ASLİYE CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ANKARA
ESAS NO : 200. / …
KARAR NO : 200. / …
SANIK : ……. ……….
TALEP : … Asliye Ceza Mahkemesinin kesinleşen …. ESAS, …. KARAR sayılı ilamı ile öngörülen cezanın ortadan kaldırılarak hükmün infazının durdurulması ve durumumun yeniden değerlendirilerek bir karar verilmesidir.
OLAYLAR :
5941 Sayılı Çek Kanununun 14.12.2009 tarihinde TBMM’de kabulü ile ortaya çıkan hukuki durum incelenirken başlıca şu hususların irdelenmesi gerekmektedir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan Genel Hükümlerin, 01.01.2009 tarihinden itibaren özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanma zorunluluğu,
01.01.2009 tarihinden itibaren, özel nitelikteki 3167 sayılı Kanunun ceza içeren hükümlerinden, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Genel Hükümlerine aykırı olanlarının uygulanamaz hale gelmesi ile oluşan yasal boşluk sebebiyle yeni bir kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar (20.12.2009 ‘a kadar) işlenen karşılıksız çek suçlarının yasal unsurlarının eksik olması dolayısıyla herhangi bir cezai yaptırıma tabi olmaması,
3167 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 5941 sayılı yeni Çek Kanununun kabulü ile, devam eden davalar ve kesinleşen hükümler için lehe kanun hükümlerinin uygulanması.
1) 01.01.2009 tarihinden itibaren TCK Genel Hükümlerinin uygulanma zorunluluğu :
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 5 inci maddesi “Özel kanunlarla ilişki” başlığını taşımaktadır. Bu maddeye göre, 5237 sayılı Kanun’un genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren özel kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.
Anılan maddenin gerekçesinde ise şöyle denilmektedir:
“Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teşebbüs, iştirak ve içtima gibi konularda da bu Kanunda benimsenen ilkelerle çelişen hükümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygulamasında birliği sağlamak ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili olarak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir.”
Özel ceza kanunları, genel nitelikteki Türk Ceza Kanunu’ndan ayrı olarak, suç ve cezaları düzenleyen kanunlardır. Ceza içeren özel kanunlar ise, sadece suç ve cezaları düzenlemezler. Bunların dışında, örneğin özel hukuka ilişkin hükümler de içerebilirler. Nitekim 3167 sayılı Kanun, ceza içeren özel kanunlara bir örnektir. Bu kanunun içerisinde, özel hukuka ilişkin hükümler olmakla birlikte, suç ve cezaların öngörüldüğü maddeler de yer almaktadır.
TCK’nın genel bir kanun olması ve bundan yola çıkarak hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini sağlamak amaçları güdülerek ihdas edilen bu hüküm, mülga 765 sayılı TCK’nın benzer 10 uncu maddesinden farklılık arz etmektedir. Bahsi geçen 10 uncu madde de TCK ile özel kanunlar arasındaki ilişkiyi düzenlemekle birlikte, “bu kanundaki hükümler, hususi ceza kanunlarının buna muhalif olmayan mevaddi hakkında da tatbik olunur” demek suretiyle, ancak genel kanun ile özel kanun arasında bir aykırılık olmadığı durumlarda genel nitelikte olan 765 sayılı TCK’nın uygulanması gerektiğini belirtmekteydi. Ancak 5237 sayılı TCK bu düzenlemeyi değiştirerek bütün özel ceza kanunlarını ve ceza içeren özel kanunları kendisine tâbi kılmayı amaçlamıştır. Tabidir ki bu yönde bir düzenleme, özel kanunların kimi kısımlarının uygulanamaz hale getirilmesi anlamını taşımaktadır. Hal böyle olunca da, TCK’ya aykırı olan bütün özel nitelikteki kanunların taranması ve aykırı hükümlerin tespit edilip değiştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
TCK’nın 5 inci maddesinin doğurduğu bu karmaşık duruma çare olarak, TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici 1 inci maddesi, ilk halinde 5 inci maddenin yürürlüğünü 31.12.2006’ya, daha sonra ise 31.12.2008’e ertelemiştir. Bununla ilgili olarak, “diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Nitekim, 31.12.2008 tarihine dek, ceza hükmü getiren diğer özel kanunlardan olan 3167 Sayılı Çek Kanununun cezai hükümleri, TCK’nun genel hükümlerine aykırı olsa da uygulanabilmekteydi. Ancak 31.12.2008 tarihine kadar, diğer birçok özel kanunda değişiklik yapılmış olmasına rağmen Çek Kanununda gerekli değişiklikler yapılmadığından, 01.01.2009 tarihi itibariyle zımnen yürürlükten kaldırılmış olan 3167 Sayılı Yasanın ceza içeren hükümleri yerine, TCK’nun genel hükümlerinin (1-75. maddeleri) uygulama alanı bulması söz konusudur.
.
Bu cümleden olarak, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2005/90 sayılı kararında, çek suçları için yeni TCK Genel Hükümlerindeki “uzlaşma” esaslarının uygulanmasını isteyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının mütalaasını değerlendirirken, “5237 sayılı Yasanın; ‘Özel kanunlarla ilişki’ başlığını taşıyan 5. maddesindeki; ‘Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.’ hükmü uyarınca uzlaşmanın, koşullarının bulunması halinde gerek TCY.nda, gerekse ceza hükmü taşıyan Özel Yasalarda yer alan suçlar bakımından uygulanacağı konusunda bir kuşku bulunmamakta “ diyerek 3167 Sayılı Kanunda öngörülen davayı ve cezayı ortadan kaldıran sebeplere ilişkin düzenlemenin, TCK Genel Hükümlerindeki (m. 73/8) uzlaşma kurumuna açıkça aykırı olduğundan bahisle, bu aykırı hükümlerin de 31.12.2006 (bilahare yapılan değişiklikle 31.12.2008) tarihine kadar uygulanacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Bir başka deyişle, Ceza Genel Kurulu, 3167 Sayılı Kanunda yer alan ve fakat, yeni TCK Genel Hükümlerine aykırılık teşkil eden maddelerin sırf bu sebeple 31.12.2008 tarihinden sonra uygulanmasının mümkün olmadığını açıkça belirtmiştir.
2) 20.12.2009 tarihine kadar işlenen karşılıksız çek suçlarının hukuki durumu:
Yukarıdaki maddede açıklandığı üzere, 01.01.2009 tarihi itibariyle, 3167 sayılı Çek Kanununun TCK Genel Hükümlerine aykırı olan ceza hükümleri geçerliliğini kaybetmiş bulunmaktadır. Bu aykırılıklardan bazıları ve oluşan hukuki durum aşağıda özetlenmiştir:
3167 sayılı Kanunda “şekli suç” olarak tanımlanan karşılıksız çek keşide etme suçu, TCK Genel Hükümlerine göre ancak kusurla (kasıt veya taksirle) işlenebilecek bir suç haline gelmiş ve suçun niteliği değişmiştir.
3167 sayılı Kanunda öngörülen “çek bedeli kadar adli para cezası” yönteminin TCK Genel Hükümlerine göre “gün/para” sistemine dönüşmesi sebebiyle, yeni Çek Kanununun yürürlük tarihi olan 20.12.2009 tarihine kadar işlenen karşılıksız çek suçlarına, 01.01.2009 tarihinden itibaren, bu zaman diliminde geçerli olan 3167 sayılı Kanundaki yaptırımın fiilen uygulama imkanı kalmamıştır.
TCK Genel Hükümlerinde yer alan “uzlaşma” müessesesinin, takibi şikayete bağlı bir suç olan karşılıksız çek suçlarında da uygulanması zarureti, uzlaşma aranmadan verilen hükümlerin tekrar gözden geçirilmesini gerekli kılmıştır.
3) 5941 sayılı yeni Çek Kanununun yürürlüğe girmesiyle ortaya çıkan hukuki durum:
31.12.2008 tarihine kadar 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa uyumlu hale getirilmesi unutulan yahut ihmal edilen 3167 sayılı kanunun ceza içeren hükümleri bu tarih itibariyle hükümsüz hale gelmişse de, bazı mahkemeler Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun açık görüşüne rağmen, 3167 sayılı kanunun yürürlükte olduğu iddiasıyla kanunu uygulamaya devam etmişlerdir. Bu arada yasama organı, mevcut uyumsuzluğu gidermek bakımından 20 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren 5941 sayılı yeni Çek Kanunu ile hem yasal boşluğu doldurmuş hem de TCK Genel Hükümlerine uygun bazı değişiklikler yapmıştır.
a. En önemli değişiklik, 3167 sayılı eski Çek Kanununda objektif (kusursuz) sorumluluk esasına göre “şekli suç” olarak düzenlenen karşılıksız çek keşide etme suçu, 5941 sayılı kanunda taksire dayalı kusurluluğu gerektiren bir suç olarak tanımlanmış ve böylece suçun niteliği değişmiştir. Bu husus 5941 sayılı yeni Çek Kanununun gerekçesinde şu şekilde açıklanmaktadır:
“ Söz konusu suçun oluşabilmesi için, çekin karşılığının, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak, yani en azından taksirle, ilgili çek hesabında bulundurulmaması gerekir. Anayasanın 38 inci maddesinin yedinci fıkrasında düzenlenen ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi bağlamında güvence altına aldığı kusursuz ceza olmaz kuralının gereği olarak, söz konusu suç, objektif (kusursuz) sorumluluğu gerektiren bir suç olarak değil, en azından taksire dayalı kusurluluğu gerektiren bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu itibarla, kişinin, elinde olmayan sebeplerle ortaya çıkan zorunluluk hâli dolayısıyla, örneğin doğal afet, savaş, kaza geçirmesi gibi bir sebeple, çekin karşılığını ilgili hesapta zamanında bulunduramamış olması halinde, ceza sorumluluğu olmayacaktır.”
Esasen 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununun kabul ve uygulanması ile, hukukumuzda bugüne kadar zaten tartışmalı olan “objektif sorumluluk” esası terkedilmiş ve “kusursuz ceza olmaz” esası tamamen geçerli kılınmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun gerekçesinde objektif (kusursuz) sorumluluk esasının terk edildiği açık bir dille belirtilmektedir:
“765 sayılı Türk Ceza Kanununda ve Hükûmet Tasarısının bazı hükümlerinde, kişi gerçekleştirmeyi kastetmediği böyle neticelerden objektif olarak sorumlu tutulmaktadır. Belirtmek gerekir ki, bu tür sorumluluk, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan “versari in re illicita”, yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olup, çağdaş ceza hukuku bu anlayışı çoktan terk etmiştir. Çünkü kusurun aranmadığı objektif sorumluluk hâlleri kusursuz ceza olmaz ilkesiyle açıkça çelişmektedir. Ülkemiz ceza hukuku öğretisinde uzun süredir objektif sorumluluk hâllerinin ceza mevzuatından çıkarılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu talebin yerine getirilmesi, Anayasada öngörülen kusur ilkesinin zorunlu bir sonucudur.”
Türk Ceza Kanunu Genel Hükümlerine (ve Anayasaya) aykırı olarak objektif (kusursuz) sorumluluğa göre suç tanımlaması yapan 3167 sayılı eski Çek Kanununun yürürlükten kalkmasıyla “karşılıksız çek keşide etme” suçunun niteliği üzerindeki tartışma da böylece sona ermiş olmaktadır.
b. 5941 sayılı yeni Çek Kanunu ile getirilen diğer önemli değişiklik, adli para cezasının tayini usulüne ilişkindir. 3167 sayılı Çek Kanunu’na göre, karşılıksız çek keşide etme suçunun cezası, çek bedeli tutarı kadar “adli para cezası” olarak belirlenmekteydi. 5941 sayılı Kanun ise, Türk Ceza Kanununun adli para cezalarına ilişkin 52. Maddesine uyarak gün/para sistemini benimsemiş bulunmaktadır. Diğer taraftan TCK m.52 uyarınca yargılamada sanığın lehine olan hafifletici hükmün de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. TCK 52. Maddeye uygun olarak gün/para sisteminin benimsenmesiyle, 20.12.2009 tarihinden önce verilen adli para cezalarında sanık lehine hafifletici hükmün ve ödeme kolaylıklarının dikkate alınmadığı davaların, lehe hükümlerin uygulanmasını âmir TCK hükümleri karşısında yeniden yargılama yolunu açtığına kuşku bulunmamaktadır.
NETİCE VE TALEP : Bu değerlendirmeler ışığında;
1. 01.01.2009 tarihinden itibaren özel ceza kanunları bakımından da uygulanması gereken Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri karşısında uygulama imkânı kalmayan 3167 sayılı Kanuna göre karşılıksız çek keşide etme suçundan verilen adli para cezaları, oluşan yasal boşluk sebebiyle “kanunsuz suç ve ceza olmaz” prensibi gereğince hükümsüz kalmış ve yasal boşluğun zaman sınırı olarak belirlenmiş bulunan 20.12.2009 tarihine kadar işlenen karşılıksız çek keşide etme suçlarından dolayı görülmekte olan bütün davalar da konusuz kalmıştır. Bu cümleden olarak konusu kalmamış işbu davanın bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasını,
2. Bu değerlendirmenin dikkate alınmaması halinde, 5941 sayılı yeni Çek Kanununun yukarıda açıklanan maddelerinin 5237 sayılı TCK 7nci ve 5252 sayılı Kanunun 9ncu maddeleri uyarınca lehime olan hükümlerinin uygulanarak;
a. Kusur (kasıt veya taksir) aranmaksızın görülen davanın, yeni kanunun getirdiği kusur sorumluluğu esasına göre yeniden görülmesini,
b. Çek bedeli kadar adli para cezası yerine gün/para esasına göre ceza tayin edilerek lehe olan hafifletici hükümlerin ve ödeme kolaylıklarının dikkate alınmasını,
c. 5941 sayılı yeni Çek Kanununun 1nci madde 2nci fıkrasında yer alan “bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır” hükmünce, takibi şikayete bağlı suçlarda uygulanması gereken “uzlaşma” hükümlerinin bu davada da uygulanmasının sağlanmasını ve neticeten hakkımda verilen ceza hükmünün İNFAZININ DURDURULARAK DURUMUMUN 5237 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİNE GÖRE YENİDEN DEĞERLENDİRİLİP BİR KARAR VERİLMESİNİ ARZ VE TALEP EDERİM.