5941 sayılı Çek Kanunu yasallaştı ama, çek kanunu geçici 2.b. maddesi bu güne kadar kısmende olsa uygulanamadı, halen cezaevlerinde karşılıksız çek suçlamasıyla önemli sayıda arkadaşımız özgürlükleri için gün saymaktadırlar. Dosyaları Yargıtay temyizde olan arkadaşlarımız eli kolu bağlı beklemekte, aranmakta olan arkadaşlarımızın Avukatlar aracılığı ile başvuruları ise bazı Savcılık veya mahkemeler tarafından red edilmekte, Çek Kanunu geçici 2. maddede, Taahhütname kişi veya yasal temsilciler tarafından verilir açık hükmüne rağmen bir kısım mahkemelerce kabul edilmemekte kişinin savcılıkta bulunması şartı aranmaktadır. Kimi Savcılarımız ise, Hukukçu kimliğini bir yana atarak ülke ekonomisinin hukuktan daha önemli olduğunu açıkca dile getirmekten çekinmemektedir.
Yeni Çek Kanunu bir çok çelişkiler ve anlamsız kanun hükümleri ile doludur, tüm hakim ve savcılar bir yargıtay içtihatı beklemekte ve bu içtihat çıkana kadar, keyfi kararlar veya Adalet org sitesinde bir savcımızın tabiriyle “kafasına göre takılma” ve ön yargılarla karar verme durumundalar. Bir çok Yargıçlarımız ise, kanunun bir hak olarak tanıdığı erteleme ve verilecek taahhüdü samimi bulmadıklarını ifade ederek, sen bu borcu ödeyemezsin taahhüt red demektedirler.
Yeni Çek kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne taşınmak üzeredir, Yargıtay, temyizde olan davaları Yerel Mahkemelere iade etme hazırlığında, yaklaşık bir yıldır bunca sorunlara bunca farklı uygulamalara rağmen genel bir içtihat yayınlamaktan imtina eden Yargıtayın, dava dosyalarını yerel mahkemelere iade etme kararıda yeni ve genel bir içtihatın habercisi olur diye umut ediyoruz.
Yeni Çek kanunu CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne ihtimallen bu hafta sonu taşınmak üzeredir.Bizim bu aşamada yapabileceklerimiz ve imkanlarımız kısıtlıdır. Haftasonu Anayasa Mahkemesi'ne yapılacak iptal başvurusunu beklemek durumundayız.
Adaletsiz diye tabir ettikleri her konuda basın önünde açıklamalar yapan Adaletsizlik ve Hukuksuzluğu dile getiren, özellikle Ergenekon diye tabir edilen ve bu nedenle cezaevlerinde olanların hakkını savunmak için yırtınan YARSAV adlı Hakim ve Savcılar derneği var, bir çok e-mail göndermemize ve görüşme yapmamıza rağmen, haksız yere cezaevlerinde bulunan 65 bin kişi, haksız yere kaçak durumda evinden, ailesinden ayrı yaşamak zorunda kalan veya evinde hapis hayatı yaşayan yüzbinlerce kişi için ağızlarından bir kelime çıkmadı bu hukuksuzluğu bu adaletsizliği ve bu yaptırımları insan onuruna yakışmayan bir tutum olarak görmek istemediler.
Hakim ve Savcılar birliği için Demokrat Yargı adı altında yeni bir dernek kuruldu. Kurucu üyelerden Sayın Osman CAN bildiğiniz üzere Anayasa Mahkemesi raportörüdür, büyük ihtimalle Yeni Çek Kanunu raportörlüğünü yapacaktır.
Sorunlarımızı ve yaşadıklarımızı yargıdan ve haksız kanunlardan çeken vatandaşlar olarak bizler bu sorunlarımızı DEMOKRAT YARGI kurucu üyelerine aktaralım aşağıda bulunan mail adreslerine yaşadığımız sıkıntıları anlatalım, YARSAV dan görmediğimiz ilgiyi çek mağdurları olarak, Demokrat Yargıdan bulmayı umut ediyoruz.
Demokrat Yargı Kurucu Üyeleri
Faruk Özsu, Hakim İZMİR: faruk.ozsu@adalet.gov.tr
Hüsamettin Yuca, Hakim ANKARA: husamettin.yuca@adalet.gov.tr
Tekin Karaca, Hakim İZMİR: karacatekin@hotmail.com
Serhan Kesmez, C.Savcısı İZMİR: sizmir@hotmail.com
Kemal Şahin, Hakim ANKARA: kesah@mynet.com.tr
Ümit Kardaş, Em. Askeri Hakim: umitkardas@gmail.com
Osman Can, Öğretim Görevlisi: anayasa@yahoo.de
Orhan Gazi Ertekin, Hakim: ogertekin@mynet.com.tr
DEMOKRAT YARGI
Telefon : 0 312 4666756
E-Mail : iletisim@demokratyargi.org
Demokrat Yargı
Borçlulara suçlu damgası vurulmuştur.
Bizlerin içinde bulunduğumuz durum gerçekten içler acısıdır. Aramızda öyle insanlar var ki, ekmek alacak paraları yok. Seslerini dahi duyurup , ben açım diyecek durumları yok, Zira sesini duyurup yardım istese zaten hapse alacaklar.
Korku var, ne yapacağım çaresizliği var.
Aramızda öyle insanlar var ki; intihar düşüncesine sahip.
Kimimizin Allah korkusu, kimimizin ailem ne yapar,korkusu kimimiz de kendisini birlikteliğe bağlamış acaba bir umut olur mu? diyenler .
Bizler sesimizi duyurmak için ne dışarı çıkabiliyoruz, nede birilerine gidip baskı yapabiliyoruz. Malum hiçbir ülkede uygulanmayan çek yasası yüzünden kimimiz hapis, kimimiz de ev hapsindeyiz.
Sadece bir birimizi teselli edeceğimiz web sitemiz var.
Burada herkes birbirinin derdini dinliyor. Birbirimize yardım edemesek de yalnız olmadıklarını bilmek dahi rahatlık veriyor.
Belki bir umut diyoruz.
Bizler kimsenin canına kıymadık katil değiliz.
Devletimize zarar verecek bir durumumuz olmadı.
Aramızda öyle insanlar bulunuyor ki ticari faaliyeti içerisinde devlete verdiğim verginin %5 olsa borcumu öderdim bu sıkıntılarda olmazdım; diye devlete isyan ediyorlar.
Çek yasası gerekçesi ne olursa olsun AİHM ve ANAYASAMIZA aykırılığı bulunmaktadır.
AİHM Protokol No: 4
Madde 1
Borçtan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılma yasağı
Hiç kimse, yalnızca akdi ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
Anayasanın 38. Maddesi
Genel müsadere cezası verilemez.
MÜSADERE : Lügatte, zülum, cebir ve baskı demek olduğunu bile bile bizler kendi borcumuzu ödeyemez iken, birde yasa devlet hesabına geçmesi kaydıyla çek bedeli kadar ceza kesiliyor .Bu nasıl iştir anlamak çok zor.
Bizler şuna inanıyoruz. Kimse isteyerek ve bilerek kendisini zor duruma düşürüp kendisine ailesine ve 3.şahıslara zarar vermek istemez. Tabi ki kötü niyetliler hariç bunlarda azınlıktadır.
Bizler onurlu ve gururlu insanlarız. Bu yüzden hapse girmek onurumuza dokunuyor. Bizlere bu şuçlar dan dolayı girin hapse demektense Türk bayrağının dalgalandığı en zor belki de geri dönmesi mümkün olmayan yerde çarpışın , nöbet tutun yada MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün dediği gibi ölümü emredin.
Ama bize demesinler geçmişte hizmet ettiğimiz ülkemizin yöneticileri gidin yatın hapiste sürünün. Bizler batmış olabiliriz ticari hayatımız bitmiş olabilir. Lakin bizler terörist den daha adi kişiler gibi görünmek bizleri inanınki yaşarken öldürüyor.
Bizleri batmış olan ekonominin suçluları olarak gören kişiler, Bizleri ülkemizde her yönden kilitlediler. Buda yetmez birde sabıka verelim de tamamiyle boş bir ölüme terk edelim, yoluna gittiler ve bu yolda da gitmeye devam etmektedirler. İnanınki bizler borçlarımızı inkar etmiyoruz. Lakin bu şekilde nasıl borcumuzu ödeyelim çözüm bulmak zor bizim durumumuzda.
http://www.cekmagdurlari.com
Anayasa Mahkemesi Şişli 6. Çek Kararı
Anayasa Mahkemesi Kararı
Karar Tarihi: 02.06.2009
Esas No: 2004/22
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Şişli 6. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 26.02.2003 günlü, 4814 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile eklenen Geçici 1. maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ibaresinin, Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir
OLAY
Karşılıksız çek keşide etme suçundan açılan kamu davasında itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
Sanık hakkında mahkememizde açılan kamu davası ile karşılıksız çek keşide edildiği iddiasıyla cezalandırılması talep edilmiştir.
4814 Sayılı Çek Yasası ile değişik 3167 Sayılı Çek Kanunu Geçici 1. maddesindeki düzenlemenin ilk cümlesi nedeniyle; sanığın kimliğinin, isnat edilen eylemin tarihinin, şikayet tarihinin ya da başkaca unsurların hiçbir önemi olmaksızın sadece Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki deyimi nedeniyle 08/03/2003 tarihinden önce düzenlenen iddianame tarihi nedeniyle uygulama yapılabildiği açıktır.
Oysa 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 ve 36 maddelerinde ayrıntılarıyla yazıldığı üzere mevcut yasanın sanığın eylemiyle ilgisiz sadece iddianame tarihinin erken ya da geç olmasına yönelik olarak sanık aleyhine uygulamaya neden olduğu, bunun da bu maddelere açık aykırılık taşıdığı görülmüştür.
Bu aykırılık nedeniyle 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 152 maddesi gereğince aykırılık mahkememizce re'sen ciddi görülerek müracaat edilmesi gerekmiştir.
Anlatılan nedenlerle 4814 Sayılı Çek Yasası ile değişik 3167 Sayılı Çek Kanunu Geçici 1. maddesinin ilk cümlesindeki "Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce" deyiminin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 ve 36 maddelerine aykırı olması nedeniyle iptaline karar verilebilmesi için talepte bulunulması gerekmiştir.
08/03/2003 tarihinden önce ya da sonra iddianame düzenlenmiş olmasının sanıklar yönünden farklı uygulamalar gerektireceği, aynı suç tarihinde karşılıksız çek keşide eden iki ayrı sanık yönünden iddianamesinin daha önce ya da sonra yazılmış olması nedeniyle müştekilerin tebligata rağmen gelmemiş olması halinde farklı uygulamalara tabi olacakları, birisi hakkında iddianamesi daha eski tarihli diye dava dosyası düşürülürken, diğer sanık yönünden suç tarihi ve eylem tamamen aynı olmasına rağmen iddianame tarihi daha sonra yazıldı diye sanığın cezalandırılmasıyla sonuçlanacağı açıktır.
Açıkça görüldüğü üzere kişiler arasında kendi eylemleri ya da durumları farklı olmamasına karşın, sadece bir kamu görevlisi olan Cumhuriyet Savcısının iddianame tarihi nedeniyle farklı uygulamalar ve sonuçlar doğmakta olup, elbette bu uygulama kişilerin yasalar karşısında eşit olduğu ilkesine aykırı olduğu gibi, yargılanan kişiler yönünden adalete olan güveni ve adil yargılama ilkelerini de ihlal etmektedir.
ESASIN İNCELENMESİ
Geçici Madde 1 ile yasa değişikliklerinden önce hapis cezası öngörülmüş karşılıksız çek keşide etme suçu nedeniyle açılmış bulunan davalarda, gerek yeni hukuksal duruma uyum sağlamanın, gerekse mahkemelerdeki iş yükünün azaltılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Kural yasanın yürürlüğe girdiği dönemden önceki hukuksal duruma göre açılmış ve halen görülmekte olan davalarla sınırlı ve geçici bir etkiye sahiptir.
Nitekim 3167 sayılı çek kanunu 4814 sayılı Yasayla değişik 16. maddesinde karşılıksız çek keşide edilmesi durumunda, sanığın çek bedeli tutarı kadar ağır para cezasıyla cezalandırılacağı, ancak verilecek para cezasının seksenmilyar liradan fazla olamayacağı ve suçun tekerrürü halinde bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı, Madde 16b'de de hükmün kesinleşmesinden sonra şikayetten vazgeçildiğinde, hükmün bütün cezai sonuçları ile ortadan kalkacağı öngörülmektedir.
Yasanın 16 c maddesinde ise ekonomik suça ekonomik ceza anlayışına uygun olarak ilk defa 4814 sayılı çek yasası ile davanın açılmasına engel olan, davayı düşüren veya cezayı ortadan kaldıran nedenler düzenlenmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.
Hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesinde, "Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz" denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun tabii sonucu olan iddia, savunma, adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
İtiraz konusu ibarenin yer aldığı Geçici Madde 1 ile, 4814 sayılı Çek Yasası’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce karşılıksız çek hakkında açılan davalarda, şikayetçinin davanın açıldığı tarihten sonra duruşmaları takip etmemesi durumunda şikayetinden vazgeçmiş sayılacağı öngörülmektedir. Yasanın yürürlüğe girme tarihine göre yapılan tercih değişikliği yalnızca gördüğü kamu yararı üzerine yapılan yasa değişikliklerine paralel bir geçiş sağlamak için ve belirli bir süreyle sınırlı olarak genel uygulamadan ayrık bir durum yaratma amacına hizmet eden kural niteliğindedir. Yürürlükten önceki davalar bakımından bir ayrım yapılmadığı gibi, yürürlükten sonraki davalar bakımından da bir ayrım yapılmamaktadır. Yasa koyucunun kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla çözümlenmesi gereken bir sorun olarak gördüğü konuları bir tarih belirleyerek çözüme kavuşturması takdir hakkı içindedir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasanın 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtiraz başvurusunun reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile A. Necmi ÖZLER bu görüşe katılmamıştır.
SONUÇ
26.2.2003 günlü, 4814 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un geçici 1. maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan "Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile A. Necmi ÖZLER'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 2.6.2009 gününde karar verildi.
Haşim KILIÇ
Başkan
KARŞI OY
İptali istenen kural, sanığın cezalandırılmasını, şikayetçinin duruşmaları takip etmesi koşuluna bağlamış ve böylece sanığın daha lehine bir düzenleme getirmiştir. Sanık lehine olan bu düzenlemeden, kuralın yürürlüğe girdiği tarihe kadar açılmış davalarda sanık konumunda bulunanlar yaralanacak; yürürlük tarihinden sonra açılan davaların sanıkları ise yararlanmayacaktır.
Anayasanın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme tabi tutulmasını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır.
Anayasanın 38. maddesinde suç ve cezalara ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Anayasanın 38. maddesi ve ceza hukukunun evrensel ilkeleri gereğince, suç ve cezalara ilişkin kuralların uygulanmasında suç tarihi esas alınır. Aynı eyleme verilebilecek sonuç cezanın suç tarihine göre değil dava tarihine göre belirlenmesine yol açan bir düzenlemenin Anayasa ve ceza hukukunun evrensel ilkeleriyle bağdaştırılmasına olanak yoktur. Karşılıksız çek keşide etme eylemini gerçekleştirenler için lehe bir düzenleme getiren kuraldan, sanığın elinde olmayan dava tarihi ölçütü esas alınmak suretiyle, hakkında sonradan dava açılan kişinin yararlandırılmaması, bu kişi yönünden lehe kanun uygulamasını ortadan kaldırmış olur. Bu durum ise Anayasanın 38. maddesine aykırılık oluşturur.
İptali istenen kural, yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda şikayetçinin şikayetinden vazgeçmiş sayılması halini kolaylaştıran bir düzenlemedir. Eşitlik ilkesi, bunun bütün sanıklara aynı şekilde uygulanmasını gerektirir. Aynı suçu işleyen iki kişinin aynı konumda bulundukları, eşitlik karşılaştırması için kişilerin eylemleri dışında bir ölçüt uygulanamayacağı dikkate alındığında, haklarındaki davalar farklı günlerde açılan iki karşılıksız çek sanığından biri lehte uygulamadan yararlanırken diğerinin yararlanamaması Anayasanın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur.
Anayasanın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin en önemli öğelerinden olan hukuk güvenliği, belirliliği zorunlu kılar. Hukuk devleti ilkesine göre, yasaların Anayasaya ve hukukun evrensel ilkelerine aykırı olamayacağının bilincinde olan devlet, hukuki konumları aynı olan iki kişiye, tesadüflere göre belirlenen bir ölçüte dayanarak farklı uygulamalar yapamaz. İptali istenen kural bu yönden de Anayasaya aykırıdır.
Kuralın Anayasanın 2., 10. ve 38. maddelerine aykırılık nedeniyle iptal edilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili
KARŞI OY
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesi herkesin yasalar önünde eşit kılınmasını, aynı durumda bulunanlar arasında ayırım yapılmamasını ve kimseye imtiyaz tanınmamasını; 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ise kişilerin davacı ve davalı olarak aynı koşullarda farklı kurallara bağlı tutulmamasını gerektirir.
İtiraz konusu ibare ile suç tarihinin değil dava tarihinin esas alınması, Başvuru Kararı'nda da belirtildiği gibi, aynı tarihte karşılıksız çek keşide eden iki sanık hakkında iddianamenin daha önce veya sonra yazılmış olmasına bağlı olarak davanın düşmesi veya sanığın cezalandırılması sonucunu doğuracaktır. Aynı konumda bulunan kişilere, kendi iradeleri dışındaki nedenlerle farklı kuralların uygulanması, Anayasa'nın ve evrensel hukukun temel ilkeleri arasında bulunan eşitlikle bağdaşmadığı gibi adil yargılanma hakkını da zedelemektedir.
Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerine aykırı olan itiraz konusu ibarenin iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
KARŞI OY
4814 sayılı Yasa'nın gerekçesinden, çekle ödemelerin düzenlenmesi ve çek hamillerinin korunması hususunda uygulamada karşılaşılan sorunları, bu bağlamda açılmış davalardaki birikimi gidermeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
İtiraz başvurusundan da anlaşıldığı gibi düzenleme, suç tarihi ve eylemi aynı olan davalarda, maddede yazılı koşullar gerçekleştiğinde 8.3.2003 tarihinden önce açılmış davalarda davanın düşmesine, bu tarihten sonra açılmış davalarda ise sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gibi farklı uygulamalara neden olmaktadır.
Yasakoyucu, yargı sorunlarına çözüm getirmek amacıyla düzenlemeler yapabilir. Ancak, bu yöndeki takdir hakkını kullanırken Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesine uygun olarak adaletli bir hukuk düzeni kurmak zorundadır.
İtiraz konusu kuralın, aynı tarihte karşılıksız çek tanzim eden sanıklardan Cumhuriyet Savcılarınca kimi nedenlerle haklarında 8.3.2003 tarihinden sonra dava açılmış olanlar yönünden adaletsiz sonuç doğurduğu açıktır. Bu nedenle kural, Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Öte yandan, itiraz konusu kuralla, aynı tür suçu aynı tarihte işleyen ve hukuksal durumları aynı olan kişiler arasında farklılık yaratılmıştır. Hukuksal durumları aynı olan kişilerin haklarında kamu davası açılmış veya açılmamış olmasına göre farklı kurallara tabi tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacağından kural Anayasa'nın 10. maddesine de aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olan itiraz konusu kuralın iptaline karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmadık.
Mehmet ERTEN……………………A.Necmi ÖZLER
Üye………………………………… Üye
Haşim KILIÇ; Çekte kast unsuru aranmalı
Karşılıksız çek suçu, kasıtla işlenen bir suç haline getirilmediği sürece Anayasa’ya aykırılıktan kurtulamaz.
Hapis cezası öngörülerek alacaklının hakkının korunması ve kamusal güvenin sağlanması gerekçesi de kabul edilemez.
Hukuksal nitelikleri farklı da olsa bono ve poliçe gibi kambiyo senetlerinde de ödenmediği takdirde kamusal güvenin bozulması ve alacaklının hakkının yok olması söz konusu olabilir.
Bu nedenle iyiniyetli olması koşuluyla bonosunu ödeyemeyen kimseye hapis cezası öngörülemeyeceği gibi karşılıksız çek içinde öngörülemez.
Etkili ceza düşüncesiyle karşılıksız çek nedeniyle hapisle tazyik yoluyla çalışma hayatının daha iyi düzenleneceği anlayışı Anayasa koyucunun iradesini saptırmaktır.
Anayasa’nın 38. maddesine 4709 sayılı Yasa ile eklenen sekizinci fıkrada Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz. denilmektedir. Anayasa’da yapılan bu değişiklik Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4 nolu protokolün birinci maddesinden yazım farklılığı dışında aynen alınmıştır.
Anayasa koyucunun amacını ve hangi nedenle böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyduğunu maddenin gerekçesi ve Mecliste yapılan görüşmeler gözetilerek ortaya koymak gerekir. Yapılan bu değişiklik pozitif hukuk kurallarına kaynaklık etmiyor, ya da etkilemiyorsa kural haşivdir (gereksiz, hiç bir anlam ifade etmeyen) denilebilir. Anayasa koyucu böyle bir amaç gütmeyeceğine göre Anayasa’nın 38. maddesine giren bu kurala işlerlik kazandırmak gerekir. İhmal, hile ve kötü niyet dışında kalan ekonomik suçlara ekonomik ceza öngörülmesi çağdaş dünyada kabul edilen ve izlenen bir politikadır. Bu anlayış ve amaç içinde düşünülmediği takdirde Anayasa’nın 38. maddesinde yazılmış olan bu değişikliğin pozitif hukuk içinde uygulama alanı hiç yok denecek kadar işlevsiz olduğu çok açıktır. Bu değişiklik yapılmadan önce kimi ekonomik suçlara hapis cezası öngörülmesi Anayasa’ya aykırı olmamasına karşın, yeni kural bu alanı sınırlayarak oldukça daraltmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4 nolu protokolün 1. maddesi Borç için hapis yasağı başlığını taşımakla beraber madde metninde, “özgürlüğünden yoksun kılınamaz.” denilerek yasağın sadece hapis cezası ile sınırlı olmadığı başka özgürlükleri de kapsadığı açıktır.
Sözleşmeden aynen alınan Anayasa‘mızdaki metni de sadece hapis cezası ile sınırlandırmamak gerekir. Sözleşmeden doğan yükümlülük de borç ilişkisi dışında bir şeyin yapılması ya da yapılmaması anlamında daha geniş değerlendirilmelidir.
Yükümlülük borç ilişkilerini de içine alan geniş bir kavramdır.
Yükümlülük sözleşmeden kaynaklanmıyorsa bu kapsamda değildir. Ayrıca, yükümlülüğün yerine getirilememesi iyi niyete dayanmalıdır.
Yükümlülüğünü yerine getiremeyeceğini önceden bilen kişiyi kural korumamaktadır. Nitekim TBMM Genel Kurulu’nda 38. maddedeki değişiklik görüşülürken Anayasa Komisyonu Başkanı kendi ihmal veya kusuru olmaksızın borcunu ödemekte acze düşen kişi, bu yüzden hapis cezasına çarptırılamaz. Ancak, borçlunun hileyle veya kasten borcunu ifa etmekten kaçınması halinde protokolün bu hükmünden yararlanması mümkün değildir. görüşünü dile getirmiştir.
Buna göre, yapılan Anayasa değişikliğinde ekonomik nedenlerle ve iyiniyetle borcunu ödeyemeyen kişilere hapis cezası verilmesini önlemek amacı ön plana çıkmaktadır. Etkili ceza düşüncesiyle karşılıksız çek gibi borç ödeyememe nedeniyle kişileri hapisle tazyik yoluyla çalışma hayatının daha iyi düzenleneceği anlayışı Anayasa koyucunun iradesini saptırmaktır.
Kasıt ve kötüniyet olmadığı sürece ekonomik suçlara hapis cezası öngörülmesi insan onuruyla bağdaşmadığı için çağdaş dünya ve demokratik toplumlarda terkedilmiştir.
Temel görüşte, borç ilişkisi ile çek kullanımı arasındaki bağ koparılmış soyut bir kambiyo ilişkisinden bahsedilmiş, sözleşmeden bağımsız bir kambiyo yükümlülüğü üzerinde durulmuştur. Oysa, keşideci ile lehdar arasındaki borç ilişkisini sözleşmenin dışında mutlak bağımsız bir işlem olarak nitelemek mümkün değildir. Sözleşmeye bağlı bir yükümlülük nedeniyle çek keşide edenle lehdar arasında bir ilişki her zaman olanaklıdır. Hapis cezası öngörülerek alacaklının hakkının korunması ve kamusal güvenin sağlanması gerekçesi de kabul edilemez. Hukuksal nitelikleri farklı da olsa bono ve poliçe gibi kambiyo senetlerinde de ödenmediği takdirde kamusal güvenin bozulması ve alacaklının hakkının yok olması söz konusu olabilir. Bu nedenle iyiniyetli olması koşuluyla bonosunu ödeyemeyen kimseye hapis cezası öngörülemeyeceği gibi karşılıksız çek içinde öngörülemez.
3167 sayılı Yasa’nın 16. maddesinin birinci fıkrası suçlarda objektif sorumluluk esası benimsenerek düzenlenmiştir. Yargıtay’da bugüne kadar objektif sorumluluk kapsamında uygulamasını sürdürmüştür. Düzenlenen çek karşılığı yoksa karşılıksız çek suçu oluşmuştur. Bunun dışında yargıcın subjektif değerlendirme ve araştırmaları kuralı objektif sorumluluk kapsamından çıkarmaz. Objektif sorumluluk nedeniyle 16. maddenin birinci fıkrasına göre oluşacak suç da ödememe ya da ödeyememe durumlarının araştırılması sözkonusu değildir. Bilerek ve kasden ödemeyenle, iyiniyetle hareket edilerek ödeyememe durumlarını ayırmaya imkan tanımayan bir düzenleme Anayasa’nın 38. maddesine aykırılık oluşturur.
Karşılıksız çek suçu, kasıtla işlenen bir suç haline getirilmediği sürece Anayasa’ya aykırılıktan kurtulamaz.
Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim KILIÇ
Çek defterleri ve çek hesabı açma yasağı tebliği
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
ÇEK DEFTERLERİ BASKI ŞEKLİ, BANKALARIN HAMİLE ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜ OLDUĞU MİKTAR İLE ÇEK DÜZENLEME VE ÇEK HESABI AÇMA YASAĞI KARARLARININ BİLDİRİLMESİ VE DUYURULMASINA HAKKINDA TEBLİĞ
Resmî Gazete (SAYI: 2010/2) 20 Ocak 2010 ÇARŞAMBA MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı;
a) Çek defterlerinin baskı şekline ilişkin esasları,
b) Çek karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması halinde muhatap bankanın hamile ödemekle yükümlü olduğu miktarı,
c) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararları ile bu kararların ortadan kaldırılmasına dair kararlara ilişkin bilgilerin Adalet Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirilmesine ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından karşılıksız çek keşidecilerini bankalara duyurulmasına ilişkin esas ve usulleri, düzenlemektir.
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu 2, 3, 5, 6 ve geçici 1 inci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
MADDE 3 – (1) Çek defterleri bankalarca tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler açıkça ayırt edilebilecek şekilde aşağıda belirtilen esaslara göre bastırılır.
a) Çek defterleri, yapraklarının boyutları koçan hariç eni 76 mm., boyu 166 mm. olmak üzere ve çek tutar alanı sağ üst köşeye gelecek şekilde bastırılır.
b) Çek yapraklarının basımında CBS-1 standardı ve manyetik kodlamaya imkan veren kağıtlar kullanılmalı ve kullanılacak kağıtlar organik asitler, anorganik asitler, alkaliler, klor bileşikleri ve organik çözücüler ile tahrifata karşı duyarlı olmalıdır.
c) Çek defterlerinin her yaprağına, çek numarası, çek hesap numarası, çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı, çek hesabı sahibi gerçek kişinin adı ve soyadı, çek hesabı sahibi tüzel kişinin adı, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişinin Vergi Kimlik Numarası ile tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadının yazılmasına ve imzaya imkan verecek ibareler konulur.
d) Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekleri açıkça ayırt edebilmek amacıyla aşağıda yer alan esaslar uygulanır.
1) Tacir çeklerinde zemini lacivert (renk kodu: PANTONE 314 U) olan çerçeve içerisinde beyaz renkte (negatif görüntü) ve büyük harflerle “TACİR” ibaresi yer alır.
2) Hamiline düzenlenen tacir çeklerinde zemini kırmızı (renk kodu: PANTONE Warm Red U) olan çerçeve içerisinde beyaz renkte (negatif görüntü) ve büyük harflerle, Hamiline ifadesi ikinci satırda olmak üzere, “TACİR HAMİLİNE” ibaresi yer alır. Ayrıca bu tür çekler, lehtar ismi için ayrılan kısımda “HAMİLİNE” ibaresi yer alacak şekilde bastırılır.
3) Tacir olmayan kişi çeklerinde zemini yeşil (renk kodu: PANTONE 384 U) olan çerçeve içerisinde beyaz renkte (negatif görüntü) ve büyük harflerle “TACİR OLMAYAN” ibaresi yer alır.
4) Hamiline düzenlenen tacir olmayan kişi çeklerinde zemini kahverengi (renk kodu: PANTONE 168 U) olan çerçeve içerisinde beyaz renkte (negatif görüntü) ve büyük harflerle, Hamiline ifadesi ikinci satırda olmak üzere, “TACİR OLMAYAN HAMİLİNE” ibaresi yer alır. Ayrıca bu tür çekler, lehtar ismi için ayrılan kısımda “HAMİLİNE” ibaresi yer alacak şekilde bastırılır.
Bu bentte belirtilen çerçeve, çek yaprağının üst kısmında yer alır. Eni 6 mm., boyu 22 mm. olması gereken çerçevenin içerisinde yer alan ibarelerin yazı karakteri Helvetica Bold, ölçüsü 7 punto olacak şekilde bastırılır.
e) Çek yaprakları MICR-Manyetik Mürekkepli Karakter Okuma (Magnetic Ink Character Recognition) yöntemi ile ve E-13B kodlama standardı kullanılarak manyetik mürekkep ile kodlanır. Çek yapraklarının alt kısmında kodlama alanı için 16 mm.’lik boşluk bırakılır. Kodlama alanının sağ ve sol köşelerinden yatay olarak 7,937 mm., alt ve üst kısmından da dikey olarak 6,35 mm.’lik boşluklar bırakılmak suretiyle bulunan kodlama satırı üzerine soldan itibaren çek numarası, banka ve şube isimlerini tanımlayan banka ve şube kodu, hesap numarası ve çek tutarına ilişkin bilgiler aşağıda gösterilen karakter ve sembol sayıları dikkate alınarak kodlanır.
h) Çek defterlerinin ihtiva edeceği çek yapraklarının adedi, Kanunun 2 nci maddesi çerçevesinde yapacakları değerlendirme sonucu üstlenecekleri riskler de dikkate alınarak bankalarca tespit edilir.
i) Çeklerin basımında, Çek Kanunu ile bu Tebliğde belirtilen hususlarla birlikte, çek keşide yeri ve keşide tarihi dahil, Türk Ticaret Kanununda yer alan çekin şekline ilişkin diğer unsurlar da göz önünde bulundurulur.
MADDE 4 – (1) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için; Karşılıksız çek olması halinde,
Çek bedeli altıyüz Türk Lirası veya üzerinde ise altıyüz Türk Lirası,
Çek bedeli altıyüz Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
Karşılığının kısmen bulunması halinde,
Çek bedeli altıyüz Türk Lirası veya altında ise çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmi karşılığı altıyüz Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı, Çek bedeli altıyüz Türk Lirasının üzerinde ise çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmi karşılığa ilave olarak altıyüz Türk Lirasını ödemekle yükümlüdür.
Çek düzenleme ve çek hesabı açmaya ilişkin yasaklama ve ortadan kaldırma kararlarının bildirimi
MADDE 5 – (1) Çek Kanunu 5 ve 6 ncı maddeleri kapsamında verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı ile bu yasağın kaldırılmasına ilişkin kararlara ait bilgiler, güvenli elektronik imza ile imzalandıktan sonra Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası İdare Merkezine elektronik ortamda haftalık olarak bildirilir.
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Mahkemelerce verilmiş çek düzenleme ve çek hesabı açmaya ilişkin yasaklama ve ortadan kaldırma kararlarından kesinleşme tarihi 31/05/2010 tarihine kadar olanlara ilişkin bilgiler mülga 3167 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan 2003/1 sayılı Tebliğ esasları çerçevesinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirilmeye devam olunur.
GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Bu Tebliğden önce yayımlanan Tebliğlere göre bastırılan çeklerden ötürü muhatap banka, süresinde ibraz edilen çek karşılığının bulunmaması halinde her karşılıksız çek yaprağı için beşyüz Türk Lirasına kadar ve kısmen karşılığının bulunması halinde ise bu miktarı her çek yaprağı için beşyüz Türk Lirasına tamamlayacak biçimde ödeme yapmakla yükümlüdür.
MADDE 7 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yeni Çek Yasası; CHP muhalefet şerhi
YENİ ÇEK YASASI'NA CHP ADALET KOMİSYON ÜYELERİNCE VERİLEN MUHALEFET ŞERHİ
Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve 14 Nisan 2009 tarihinde TBMM Başkanlığına sevkine karar verilen yeni Çek Kanunu Tasarısının geneli üzerindeki görüşmeler Adalet Komisyonunda yasa ve usul hükümlerine aykırı bir şekilde çalışmış ve bize göre yok hükmünde olan bir rapor düzenlemiştir.
Türkiye gündeminde önemli yer tutan ve bir an evvel mecliste görüşülmesi için tüm kesimlerin talepte bulunduğu Çek Kanunu Tasarısı 6 ay gibi bir süre uyutulmuş ve Adalet Komisyonu toplantıya çağırılmamıştır. 03-04 Aralık 2009 günleri yapılan Adalet Komisyonu toplantıları sonucunda çek yasa tasarısı tüm yapıcı eleştirilerimiz ve önerilerimiz hiçe sayılarak, iktidar partisi üyelerinin oyları ile meclis genel kuruluna sunulmak üzere kabul edilmiştir.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, yürürlükteki 3167 Sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamililerinin Korunması Hakkındaki Kanunu ortadan kaldıracak olan bu çek kanunu tasarısı ile sorunların çözülmesi mümkün olmadığı gibi, ortaya yeni sorunlar çıkacaktır.
Çek; genel olarak özel hukuk alanını ilgilendiren bir senet türüdür. Çek; tıpkı diğer kambiyo senetleri gibi Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiştir. Çek, belirli bir bedelin kayıtsız koşulsuz ödenmesi havalesini içeren bir kambiyo senedidir. Çek, bir ödeme aracı olup, bu araç dışında, vadeli bir alışverişin aracı olarak kullanılamaz. Çekin fonksiyonu Türk Ticaret Kanununda tanımlanmıştır. Karşılıksız çek keşide etme suçları, ticari ilişkiden kaynaklanan bir edimin yerine getirilmemesi eylemine dayanmaktadır. Yargıtay'ın Adalet Komisyonuna gönderdiği görüşte de açıkça saptandığı üzere bir ticari ilişkiden kaynaklanan borcun yerine getirilmemesinin suç olarak tanımlanması ve ceza yaptırımı getirilmesi, ceza hukuku genel ilkeleri ile çatışmaktadır. Suç genel teorisinde tanımlanan sorumluluk esas ve ilkelerine aykırı olarak suç tipi kurulması kabul edilemez. Komisyondaki görüşmeler sırasında karşılıksız çek keşide etmenin ceza yaptırımına bağlanmasının nedeni; "Çekin karşılığının ödenmesini sağlamaktır" şeklinde açıklanmıştır. Bu anlayışta belirtildiği şekliyle özel hukuk alanındaki bir ticari ilişkiden doğan alacağın ödenmesini sağlamak için ceza ihdası, hukukça kabul edilebilir bir durum değildir.
Anayasamızın 38. maddesi hükmü, özel kaynaklı taahhütlerden doğan borcun ihlaline bir suç ve ceza hükmünün bağlanamayacağına amirdir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ek protokol birinci maddesi, "Hiç kimsenin borcundan ötürü özgürlüğünden mahrum bırakılamayacağını" hüküm altına almıştır. Çek karşılığının çıkmaması bir taahhüt ihlalidir. Buna hapis cezası öngörülemez. Yasa koyucu, bu ihlale hapis cezası dışında değişik hukuki yaptırımlar öngörebilir. Tasarı ve Adalet Komisyonunun görüşü bu yönüyle Anayasa ile çatışmaktadır.
Çekin ekonomik işlevinin güçlendirilmesi ve çeke karşı güvenin yükseltilmesi için bankaların sorumluluğu alanında özel düzenleme yapılmalıdır. TTK’nın çek ile ilgili hükümleri özellikle TTK 695. maddesi hükmü uyarınca Bankaların sorumluluğunun arttırılması, hatta karşılıksız çek bedelinin tamamından sorumlu olması öngörülmelidir. TTK 695. maddesi hükmü uyarınca, bankalar çek vermekle; çek hesap sahibine verdikleri çekin karşılığının bulunduğunu ve bu karşılılık üzerinde hesap sahibinin tasarruf hakkı ve yetkisinin bulunduğunu açıkça kabul etmişlerdir. Bu hüküm görmemezlikten gelinerek bankaların sorumluluğunu yok denecek düzeyde tutarak toplumdaki sorun aşılamaz. Çekin TTK’da belirlenen hukuki nitelikleri dikkate alındığında karşılıksız çek keşide etmenin, suç olarak tanımlanması ve bunun için hapis cezası öngörülmesi kabul edilemez. Sorunu çözmek için çıkarılan yasalar, sorunu çözmemiş tam aksine sorunları artırmıştır. Bankaların sorumluluğunu gözardı etmeye çalışan anlayış, sorunun çözümünü, yükü halkın sırtına yüklemekte görmüştür. Hapis cezaları ile sorunlar 20 yıldır çözülmemiştir. Ceza, ilk defa denenecek bir yöntem değildir. 20 yılı aşkın bir süredir ceza uygulaması ile sorun çözülmemiştir. Bu tasarı, her yönüyle hukukun temel ilkelerine, modern ceza hukukuna aykırıdır. Toplumsal sıkıntıları çözecek, toplumdaki beklentileri karşılayacak, ihtiyaçları giderecek nitelikte değildir.
Tasarıda, çeke kendisinden beklenemeyecek işlevler yüklendiği kanunun birinci maddesinde görülmektedir. Bu düşünce doğru değildir. Zira kayıt dışı ekonominin, kayıt altına alınması, terörün finansmanının önlenmesi ve kara paranın aklanması gibi hususlar mali mevzuatta ya da ilgili başka kanunlarda yapılacak düzenlemeler ile gerçekleştirilmelidir. Diğer taraftan, tasarıda TTK’nın çeki düzenleyen hükümlerine aykırı bir şekilde; çekini tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ve hamiline düzenlenecek çekler olarak 3 ayrı gruba ayrılması da uygulamada çok büyük sorunlara neden olacaktır. Yine karşılıksız çıkan her bir çek yaprağı için bankaların bin Türk Lirasına kadar sorumlu olmaları da çok yetersizdir. Zira, yukarıda belirttiğimiz gibi uygulamada yaşanan sorunların önemli bir nedeni bankaların sorumluluklarının yok denecek kadar az olmasından kaynaklanmaktadır.
Komisyonda kabul edilen tasarının 5. maddesinde "Karşılıksız çıkan her bir çek yaprağı için bin beş yüz güne kadar adli para cezası" öngörülmektedir. Bu para cezasının çek bedelinin karşılıksız kalan kısmından az olamayacağı da hüküm altına alındığına göre, adli para cezasının üst sınırının olmadığı ortadadır. Çek bedelini dahi ödeyemeyen borçluların her bir çek için hükmedilen adli para cezalarını ayrıca ödemesi nasıl mümkün olacaktır. Yasa gereği ödenmeyen adli para cezaları hapis cezasına dönüştüğünden yukarıda belirttiğimiz gibi Anayasamızın 38. maddesi hükmü hiçe sayılmaktadır. Tasarının Komisyonda AKP milletvekillerinin önergesi ile değişen ek 2. maddesi ile karşılıksız çek nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma başlatılmış ya da, kesinleşmiş bir hükümle mahkum olmuş kişilere 2 yıllık bir ödeme süresinin verilmesi sorunun ancak çok küçük bir kısmının geçici olarak ertelenmesine neden olacaktır.
Adalet Komisyonunda kabul edilen tasarının bu hali ile meclisten geçmesi hiçbir işe yaramayacaktır. Aradan geçecek çok kısa bir süre içerisinde tasarının yasallaşmasından sonra ortaya çıkacak çok sayıdaki yeni sorunları çözmek için bu kanunla ilgili değişiklik talepleri meclis gündemine gelecektir.
Adalet Komisyonundaki görüşmelerde belirttiğimiz ayrıntılı düşüncelerimiz, işbu muhalefet şerhimizin bir eki niteliğindedir. Komisyondaki görüşlerimiz kapsamında muhalefet şerhimizi saygı ile sunuyoruz.
Halil Ünlütepe
Rahmi Güner
Turgut Dibek
Ali Rıza Öztürk
Ali İhsan Köktürk
CHP, ANAYASA MAHKEMESİNE YENİ ÇEK YASASI İPTAL BAŞVURUSU İÇİN KARAR VERME AŞAMASINDADIR..
BANKALAR VE BAZI ÇIKAR ÇEVRELERİ, ANAYASA MAHKEMESİNE GİDİLMEMESİ VE BU YENİ ÇEK YASASI’NIN İPTAL EDİLMEMESİ YÖNÜNDE TELKİN VE LOBİ FAALİYETLERİNDE BULUNMAKTALAR. (TBB, TOBB, BARO VE FİNANS ÇEVRELERİ.)
BİZ SESSİZ KALDIĞIMIZ MÜDDETÇE BU ÇIKAR ÇEVRELERİNİN İŞLERİNİ KOLAYLAŞTIRMIŞ OLURUZ.
BİLDİĞİNİZ GİBİ BU ÇEK YASASI ERTELEME MADDESİNİN İPTALİ İÇİN İZMİR ASLİYE CEZA MAHKEMESİ, ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURUDA BULUNDU.
CHP ANAYASA MAHKEMESİNE GİTMEZ!
ANAYASA MAHKEMESİ, İZMİR A.C.MAHKEMESİNİN GEÇİCİ 2. MADDE İPTAL İSTEMİNİ KABUL ETSE VE ERTELEME İLE İLGİLİ GEÇİCİ 2. MADDEYİ İPTAL ETTİĞİNİ DÜŞÜNÜN!!
NE OLACAK?
Deniz BAYKAL
Genel Başkan
0312 420 52 64
0312 420 52 65
Fax:0312 4205282
Hakkı Süha OKAY
Grup Başkanvekili
0312 420 52 67
0312 420 52 68
Fax: 0312 4205280
Kemal KILIÇDAROĞLU
Grup Başkanvekili
0312 420 52 73
0312 420 52 74
Fax: 0312 4205282
Kemal ANADOL
Grup Başkanvekili
0312 420 52 70
0312 420 52 71
Fax: 0312 4205282
Mustafa GÜL
Grup Amiri
0312 420 52 81
Grup Danışmanları
0312 420 52 76
0312 420 52 77
KORKULU RÜYA GÖRMEKTENSE HİÇ UYUMAMAK DAHA İYİDİR
EN İYİ YAPACAĞIMIZ ŞEY ARAMAK VE SESİMİZİN DUYULMASINI SAĞLAMAK..
Şirket adına Vekaletle çek imzalama beraat kararı
Şirket ortağı ve sirket yetkilisi olmayan vekaletle karşılıksız çek imzalama nedeniyle berrat verildiğine dair Asliye Ceza Mahkeme kararı.
Bu durumda olan arkadaşlar şirket adına vekaletle karşılıksız çek davası açılmışsa bu karar örneğini emsal olarak kullanabilirler.
M. Şevki KULKULOĞLU; Bu haklı mücadelenizde yanınız da olacağım
Değerli Arkadaşlar,
Sitenizde yer alan şahsın adına yapılan yorumlar için teşekkür ederim. Emin olun hedef sizlerin övgüsüne mazhar olmak değil bu büyük insanlık ayıbını, bu haksız aile/iş katlini engelleyebilmek, hukuk adına hukuksuz davrananları hatırlatmada uyarıda bulunmak, kısacası verilen millet vekaletine layık olabilmek amacım.
Sıkıntıda olan herkese Allah 'tan sabır diliyorum. Sabır herşeyin ilacı ve çözümü. Dayanma gücü rabbim herkese versin.
Daha az sayıda hasar alabilmek için hatırlatmak haddim değil ama eşlere çok iş düşüyor. Anlayış ve her zaman olduğundan daha fazla eşine destek bu yolda dik durmanın, mücadele gücünü yitirmemenin en önemli kaynağı.
Sağlığınıza dikkat etmelisiniz, herşey gelir geçer ama bu yaşananlar sağlığınızı delip geçmemeli. Gerek bu borçların altından alnınızın akıyla çıkmanız, gerekse var olan ailenizin sizlere duyduğu ihtiyaçları karşılayabilmeniz sizin sağlığını korumanızla mümkün.
İşi hala devam edebilenler risk almadan işlerini korumaya çalışmalı. Kaybettikten sonra yeni iş kurmanın maliyeti misli misli yüksek.
Grup olarak da birbiriniz kırıcı eleştirmekten kaçınarak birlik olabilmeyi, hemde tek ve sıkı bir yumruk olabilmeyi sağlayabilmeniz lazım ki sesinizi duyurabilesiniz.
Allah hepinizin yardımcısı olsun ve kolaylıkla feraha ermenizi sağlasın.
Bu haklı mücadelenizde yanınız da olacağım.
Haftaya mecliste bu konu ile ilgili basın toplantısı düzenleyebilirim. Orada bulunmaktan sıkıntı duymayacak arkadaşları özellikle yasanın uygulanması sırasında sorunlar ve engellemelerle karşılaşanları yanımda görmek konuşma fırsatı onlara da birkaç cümlede olsa vermek isterim.
Bildiğiniz gibi Anayasa mahkemesine götürülme süresi Şubat ortalarında bitiyor.
Size biraz daha gayret göstermek düşüyor.
Sağlıcakla kalın. Selam ve saygılarımla...
Dr.M. Şevki KULKULOĞLU
CHP Kayseri Milletvekili
Yargıtay Savcısını Uyarıyorum
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çek Yasası’nın uygulamasında karşılaşılan sorunlar hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bakınız, 3164 sayılı Kanun, 4818 sayılı Kanun, 5941 sayılı Kanun, Türk Ticaret Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu; bunların üçü çek kullanımını düzenlerken diğerleri de konuyla ilgili maddeler içeriyor, ne çağdaş ülkelerde ne de geri kalmış ülkelerde eşi ve benzeri yok. Zaten çeki düzenleyen kanun yeryüzünde üç geri kalmış ülkede var.
O gün de söyledim, bugün de söylüyorum: Çekin düzenlenmesi Türk Ticaret Kanunu’ndaki yerine bırakılmalıydı. Gelecek günlerde yine yapacağım gündem dışı konuşmalarda, vadeli ticaretin Çek Kanunu’yla değil factoring kanunuyla ancak düzenlenebileceğini, factoringin fatura iskontosu yöntemiyle işletilmesi gerektiğini, biz de ise factoringcilerin çek iskontosu yaptığını, bu çekten verilen hapis cezalarının da en büyük alacaklısının factoringciler olduğunu, factoring müessesesinin tefecilik müessesesi hâline dönüştürüldüğünü, büyük tefecilerin de factoringci olarak tefeciliği yasallaştırdıklarını detaylarıyla anlatmaya çalışacağım. Çelişkiye bakın: Factoring müessesesi kanun hükmünde kararnameyle yönetilirken çek üç ana, üç tali kanunla yönetiliyor. Ayrıca, bu durum hem Anayasa’mıza aykırılıklar içermekte hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesine aykırılıklar içermektedir. Bu durum derhâl düzeltilmelidir.
Çek Kanunu çıktı çıkmasına da, orada “Taahhüt etmekle hapisten çıkma fırsatı veriyoruz.” dediğiniz, size göre 2 bin kişi, hapishane kayıtlarına göre 65 bin kişi bir türlü hapisten çıkamadı. Yasa’nın yürürlüğe girmesinin üzerinden neredeyse bir ay geçti, topu topu 500 kişi civarında şu ana kadar taahhütte bulunarak hapisten çıkabilen mahkûm mevcut. “Çıkabilen” diyorum çünkü Yasa uygulanmıyor, uygulanamıyor ya da birileri uygulatmıyor.
Bakınız, sayın milletvekilleri, yine Çek Kanunu’nda 3167 sayılı Yasa’dan farklı olarak ne var: Oradaki “hapis cezası”nın adı burada “adli para cezası” hâline getirilmiş. Bu, açıkça Anayasa’mızın 19 ve 38’inci maddelerine aykırıdır. Bunun adı “Kandırmaca bir.İyileştirme yapıldı. diyorsunuz, bir bakalım: Eskiden alt hapis cezası sınırı çek miktarı kadardı, yeni Yasa’da da aynı.
Nerede iyileştirme? Üst hapis cezası sınırı da tek çekte 80 bin TL’den fazla olamazdı, yani sekiz yüz gün hapisti. Yeni Yasa’da 150 bin TL oldu, üstelik de eğer çek 150 bin TL’den fazla ise, örneğin 1 milyon TL ise. Eskiden 1 milyon TL’lik tek çekin karşılığı sekiz yüz gün hapis cezası iken bugün on bin gün, yani yaklaşık yirmi beş yıla çıktı, “Kandırmaca iki.”
Sonra, sayın milletvekilleri, Ceza İnfaz Yasası’na bakarsak da şunu göreceğiz: Örneğin bir hâkim isterse karşılıksız çekte borç miktarını 20 TL’ye bölerek hapis yatılacak günü belirleyebilirken bir diğer hâkim 100 TL’ye bölebiliyor. Yani 10 bin TL karşılıksız çek olan bir kişi düşünelim ki 100 TL’ye bölen hâkime düşerse elli gün hapis yatacak, 20 TL’ye bölen hâkime denk gelirse maazallah, beş yüz gün hapis yatacak, etti “Kandırmaca üç.”
Bu durumda, karşılıksız çeki olanlara, bizler yasa düzenleme yetkisi olan milletvekilleri olarak “Allah yardımcınız olsun.” dersek inanın bizi ne Allah ne de kulları affeder. Bu, her şey bir yana Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırıdır. 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 6’ncı maddesi uyarınca yapılacak olan taahhütte denmiş ki: “Taahhüt miktarı, çek miktarı ve ticari faiz toplamını da içermelidir.” Bu durumu ceza mahkemeleri denetlemekle yükümlü. Nasıl yapacak bu denetimi? Bilirkişi marifetiyle. Peki, bilirkişi incelemesi süresinde ne olacak? Kişi hapis yatmaya devam edecek. Yani “Taahhütte bulunan hemen hapisten çıkacak.” diye bir taahhüdünüz vardı, “Kandırmaca dört.”
Karşılıksız çek nedeniyle hapis cezası alan ve yatan kişiler, bu Kanun’dan yararlanmak istediklerinde, cezaevi savcılarının bu Kanun’un uygulanması yönünde yapmış oldukları yorumlar mağdurların en az bir altı ay daha cezaevlerinde kalmalarına neden olacaktır. Örneğin, Denizli Açık Cezaevinden bir hanım mahkûm bildiriyor: “10 adet ve toplam 74 bin TL olan karşılıksız çeklerim vardı. 8 çekin bedeli cezayı yattım. Kalan 2 çekle ilgili taahhütte bulunmak istedim, savcı kabul etmedi. ‘10 çeke de faizleriyle birlikte taahhütte bulunacaksın.’ dedi. Ben asıllarını ödeyememişim, borç 2 misline çıkıyor. Üstüne üstlük iki yıldır hapisim, ne iş kaldı ne evliliğim. Çıkınca nasıl hemen iş bulup da hepsini faiziyle, yüzde 30’unu da ilk yılda ödeyebileyim? Mümkün değil.” diyor. İstanbul’dan bir erkek mahkûm: “2 çekim nedeniyle hapisteyim. 1 çekimin davası devam ediyor, 2 çekim de temyizde. Çeklerimi toplu olarak ve gününden önce sordukları için çeklerim yazıldı. Savcıya hapis yattığım çeklerle ilgili taahhütte bulunmak istiyorum, kabul etmiyor. Savcı ‘Devam eden davana da temyizdeki davalara da yani 5 çeke de taahhütte bulunmazsan kabul etmem.’ diyor.”
Sayın milletvekilleri, yasa komisyonda görüşülürken Komisyon Başkanı Ahmet İyimaya, gerekse adalet.org sitesinde yazdığı tavsiye ve telkinlerle, 5941 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce yargıç ve savcıları etki altına alan Yargıtay Savcısı Tayyar Cem Eralp… Anayasa’nın 138’inci maddesinin ikinci fıkrasında “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” deniliyor. Tayyar Cem Eralp, Anayasa’nın bu amir hükmüne açıkça aykırı olarak tavsiye ve telkinlerde bulunarak karar aldırma ve içtihat oluşturma adına yazılar yazıyor. Bu, Türk Ceza Kanunu’nun 277’inci maddesine de aykırılık ve suç teşkil etmektedir. Hükûmetiniz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu çalıştırıp Yargıtay üyelerini dahi seçemezken bugün bu savcıya ceza verebilme kabiliyetinde maalesef değildir. Ben, milletim adına, vekilleri olarak o savcıyı, işgal ettiği makamın gereğini yapması için bu kürsüden uyarıyorum.
Hukuka ve kanunlara her yurttaş gibi uygun davranmaya davet ediyorum.
Siz sayın milletvekilleri, hâl ve durum böyleyken millet sizden bu sorunun aşılması için görevinizi ifa etmenizi beklemektedir.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kulkuloğlu.
Bu sitede YARGITAYA ŞİKAYET başlığı altında, Adalet org sitesinde, Yargının en üst mevkisinde görev yapan bir savcımızın Yerel Mahkeme Savcı ve Hakimlerine telkinlerde bulunduğunu ve her şart altında Cezaların en ağır şekilde devam etmesi gerektiğini ima ederek, "Yeni Çek Kanunu'na göre lehe olan durumları mahkemeler uyguladığı taktirde, ileri tarihli (vadeli) çeklere olan güven tamamen ortadan kaldırılacak, artık vadeli çek düzenlenmeyecektir. Bu ekonomi için bir kabustur." ifadesini kullandığını ve Yerel Mahkemeleri etkilemeye çalıştığını açık bir dille anlatmıştık.
Sayın Savcımız Hukuku bir yana bırakarak, Ekonomik gerekçelerle cezaları savunan bir yaklaşım sergilemişti..
Bunu Yargıtay'da çeklerle ilgili dairenin Savcısının yapması, Mahkemelerden gelen davaları Türk Milleti adına inceleme yaparak karar verecek yüksek yargı üyelerinin böyle karar geldiği zaman sorun olmaz gibi bir anlayış oluşturup, Hakimler ve Savcılara bu imada bulunması açıkca etkileme ve telkindir ve ANAYASA 138.maddesinin ihlalidir...
Her ne kadar Sayın Ofluoğlu Sayın Savcımıza methiyler sıralasada bizim bu haklı şikayetimize karşı tavır sergilemiş olsada, bugün blogunda yazdığından anladığımız kadarı ile işin ciddiyetini kavramış gözüküyor, umut ederdik ki zaten bizden yana sürekli olarak tavır sergilemiş olan sürekli hakkımızı savunan Sayın A.Rıza Öztürk’le toplantı yapalım gibi şeylerle insanları meşgul etmek yerine, Yargının bize karşı olan tutumlarını etkin biçimde dile getirerek sıcağı sıcağına gündeme getirmesidir.
Bu Yazımız ve şikayetimizi dikkate alıp Bunu en üst makam olan TBMM'inde dile getiren ve tutanaklarda kayda geçmesini sağlayan M. Şevki KULKULOĞLU'na saygı ve şükranlarımızı sunarız
Yeni Çek Kanunu’nu Anlayamadık..
Karşılıksız çek suçunun yaptırımı (mükerrir olsun yada olmasın) karşılıksız kalan her bir çek yaprağı için 1500 güne kadar adli para cezasına dönüştürülmüştür. Ancak verilecek ceza çekin karşılıksız kalan kısmından aşağı olamayacaktır. Bu maddede yer alan karşılıksız kalan çek miktarından kasıt nedir? Karşılıksız çek işlemi yapılacak miktarmıdır? Eğer öyle ise karşılıksız çek işlemi nasıl yapılacaktır? Miktar nasıl belirnecektir?
Örneğin çek bedeli 10.000 TL ise ve hesapta 1.000 TL karşılık varsa yada hesapta hiç karşılık yoksa hamilin kısmi ödemeyi kabul etmesi yada kabul etmemesi durumunda karşılıksız kalan çek miktarı nasıl belirlenecektir? Biz Çek Kanunu'nu bir türlü anlayamadık. Gerekçeyi ve açıklamaları okumamıza rağmen hala anlayamadık.
Karşılıksız çek suçunun yaptırımı (mükerrir olsun yada olmasın) karşılıksız kalan her bir çek yaprağı için 1500 güne kadar adli para cezasına dönüştürülmüştür. Ancak verilecek ceza çekin karşılıksız kalan kısmından aşağı olamayacaktır. Bu düzenleme ile T.C.K.nun 158. maddesinde olduğu gibi gün para cezası sistemi ile nispi para cezası sistemi karıştırılarak karma bir uygulama yapılmıştır. Fakat gün para cezası ile doğrudan hükmedilen adli para cezası kesinlikle bir arada uygulanamaz. Bu durumda gün para cezası ortadan kalkmış olur. Kanuni düzenlemenin tespit edilecek gün sayısı alt ve üst sınırlar gözetilmek suretiyle çekin karşılıksız kalan kısmının 20’de birinden aşağı olamaz şeklinde olması gerekirdi. Bu düzenleme özellikle infaz sırasında eşitsizliklere yol açacaktır. Aynı miktar çekten dolayı alt sınırdan yani çekin karşılıksız kalan kısmı kadar ceza alan iki kişiden birisi adli para cezasının ödenmemesi halinde 100 gün hapis yatacakken bir diğeri 500 gün hapis yatabilecektir. Çünkü bir günlük paraya çevirme miktarı olan 20-100 TL arasında yapılacak takdire göre gün miktarı değişecektir. Hatta tespit edilen gün sayısı günlüğü 100 TL.den paraya çevrilen daha az, 20 TL.den çevrilen 5 kat daha fazla hapis yatacaktır. Halbuki her iki kişide temel ceza yani alt sınırdan ceza almıştır. Kanunda yer alan çekin karşılıksız kalan kısmından az olamaz ifadesi temel cezayı belirlemek için kullanılmıştır. Gün para cezasında ise temel ceza mutlaka gün olarak belirlenir. Artırım ve indirimlerin de yine gün üzerinden yapılması gerekir Sadece sonuç ceza para cezası olur.
Bu durumda bu maddeye göre nasıl hüküm kurulacak, yani gün miktarı nasıl belirlenecek ve aynı miktar çekten dolayı belirlenen gün sayısının herkes için aynı olması nasıl sağlanacak? Eğer sağlanamayacaksa bu maddenin derhal değiştirilmesi gerekmez mi?
Örnek 1: 10.000 TL.lik bir karşılıksız çek için Hakim günlüğü 20 TL.den 200 gün adli para cezası verip daha sonrada zorunlu olarak bu miktarı 10.000 TL.ye çıkardığında infaz aşamasında adli para cezası ödenmez ise nasıl hapse çevrilecektir. Belirlenen 200 günemi,yoksa 10.000/20=500 günemi,veya verilen ceza doğrudan hükmedilmiş bir nispi para cezasına dönüştüğü için 10.000/100= 100 güne mi çevrilecektir?
Örnek 2: 10.000 TL.lik çekleri karşılıksız çıkan iki kişiden biri için hakim günlüğü 100 TL.den 100 gün adli para cezası, diğeri için ise günlüğü 20 TL.den 500 gün adli para cezası verirse her iki kişide alt sınırdan yani temel ceza ile cezalandırılmış olur. Fakat para cezasının ödenmemesi halinde birisi 100 gün diğeri ise 500 gün hapis yatar. Acaba bu adaletsizlik nasıl önlenecektir? Yeni çek mağduru yaratılmayacakmıdır?
5941 sayılı çek yasası ile karşılıksız çek suçundan şikayet hakkı sadece hamile tanınmıştır. Hamil ise yeni düzenlemeye göre çeki süresi içinde bankaya ibraz ederek karşılıksız çek işlemi yaptıran kişidir. Bu durumda ciro silsilesinde yer alan kişiler karşılıksız kalan çeki elinde bulundurmak koşuluyla şikayette bulunabilecekmidir? Bulunabilecekse bu durum neden açıkça kanunda yer almamıştır?
Yine yeni çek kanuna göre hamiline düzenlenecek çeklerde “hamiline” olarak bastırılan çek yapraklarının kullanılması zorunludur. Hamiline olarak bastırılmayan yani tacir olan yada olmayan kişiler adına veya emrine bastırılan çeklerin hamiline olarak cirosu mümkün olacakmıdır? Eğer ciro edilmesi mümkün ise böyle bir çekin ciro edilmesi halinde bu çek karşılıksız çıkarsa karşılıksız çek suçu oluşacakmıdır? Oluşursa şikayet hakkı kime ait olacaktır?
Karşılıksız çek düzenleyen,adına karşılıksız çek düzenlenen ve ileri düzenleme tarihli çek üzerinde yazılı tarihe göre kanuni ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesine rağmen çekin karşılığını bankada bulundurmayan gerçek ve tüzel kişiler hakkında soruşturma aşamasında Savcılığın talebiyle Sulh Ceza Hakimi tarafından,kovuşturma aşamasında ise resen Mahkeme tarafından karşılıksız çıkan her bir çek yaprağı için çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı uygulanacaktır. Buna göre karşılıksız çek suçunun failleri hakkında hem adli para cezası hem de yasak uygulanacak, suçun faili olmayıpta vekaleten çek keşide edenler ile tüzel kişilik hakkında ise sadece yasak uygulanacaktır. Bu anayasaya aykırıdır. Çünkü Anayasanın 38 ve TCK.nun 7/1.maddesi gereğince eylemi suç teşkil etmeyen bir kişi hakkında ceza yerine geçebilecek bir güvenlik tedbiri uygulanamaz. Ayrıca vekaleten çek keşide eden kişinin suça iştirak ettiğini düşünmekte imkansızdır. Çünkü çekin karşılığını bankada bulundurmakla yükümlü kişiler kanunda açıkça sayılmıştır. Yine çek kanunu gerekçesinde suçun faili dışındakilere tedbir uygulanması gerektiği ve tedbir uygulanacaklar kapsamına suçun faili olmayanlarında dahil edildiği açıkça yazılmıştır. Yani vekaleten çek keşide edenler suçun faili değildir ancak haklarında güvenlik tedbiri uygulanması öngörülmüştür.
Buna göre, eylemi suç teşkil etmeyen bir kişiye güvenlik tedbiri uygulanmasını nasıl izah edeceklerdir? Ayrıca aynı durumda olan iki kişiden birisine soruşturma aşamasında tedbir uygulanması, diğerine ise hükümle birlikte tedbir uygulanması durumunda süre yönünden meydana gelen adaletsizlik uygulamada nasıl önlenecektir? (Çünkü güvenlik tedbirinin soruşturma yada kovuşturma aşamasında koruma tedbiri olarak uygulanma zorunluluğu yoktur. Hükümle birliktede uygulanabilir. Örneğin hükmün temyiz edilmesi halinde soruşturma ve kovuşturma süresi ve dosyanın Yargıtaydan dönüş süresi hesaba katıldığında aynı miktar çeki karşılıksız çıkan iki kişiden birisi hakkında diğerine göre yıllarca daha fazla tedbir uygulanmış olacaktır.) Yine hakkında adli para cezası uygulanmayıp sadece yasak uygulanan kişiler bu yasağı ne zaman kaldırtabilecektir?Bu konuda kanunun 6/3.maddesinde bir açıklama yoktur.
5941 sayılı çek yasası geçici 1.maddesinin 3.fıkrası genel atıf niteliğindemidir? Genel atıf niteliğinde ise eski çek defterleriyle ilgili suç tarihine bakılmaksızın 3167 sayılı çek yasası nın tüm hükümleri uygulanmaya devam mı edecektir? Genel atıf niteliğinde değilse eski çek defterleri yönünden 3167 sayılı kanunun hangi maddelerinin uygulanmasına devam edilecektir ve neden bu maddeler açıkça belirtilmemiştir?
5941 sayılı çek yasası 3/8 ve 5/1.maddelerine göre düzenleme tarihinden önce bankaya ibraz edilen çeklerle ilgili hem cezai hemde hukuki takip yapılamayacağına göre çek kanunu geçici 1.maddesinin 5.fıkrasına neden gerek duyulmuştur?
Ayrıca çekin gününden önce ibrazı halinde sadece cezai sorumluluk yoktur demesine rağmen çek kanunu 3/8.maddesi nasıl açıklanacaktır?
Karşılıksız çek suçlarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması,kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve ön ödeme hükümlerinin uygulanmayacağı yeni çek kanununda açıkça yer almıştır.Fakat bu düzenleme gereksiz bir düzenleme olup karşılıksız çek suçunun özelliği nedeniyle zaten bu hükümlerin uygulanması mümkün değildir. Acaba böyle bir düzenlemeye neden gerek duyulmuştur?
Hüküm kesinleştikten sonra borcun ödenmesiyle bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkan bir adli para cezası olabilir mi? Olabilirse hukuki mantığı nedir ve dünyada böyle bir düzenleme varmıdır? Eğer amaç borcunu ödetmekse neden hapsen tazyik değilde adli para cezası tercih edilmiştir?
Çeki elinde bulunduran HAMİL ise fotokopisini elinde bulunduran kimdir?
Banka sorumlu olduğu kısmı veya kısmi ödemede bulunduğunda çek aslını alıp onaylı fotokopisini hamile vereceğine, çek aslı bankada bırakılmak zorunda kalınacağına göre bankanın 600 TL vermemesi mi amaçlanmıştır?
YARGITAYA ŞİKAYET
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
ANKARA
3167 sayılı yasa ile TCK 5.maddenin yürürlüğe girmesi ile,karşılıksız çeke beraat veren mahalli mahkemelerini yazı göndererek beraat kararları verilmemesini Yargıtaydan isteyen Adalet Komisyonu Başkanı İyimaya ve Hakkı Köylü ile ilgili haber Muharrem Sarıkaya 10.06.2009 yazısında çıkmıştı.
Yeni çek yasası ile mağdurların lehine konuların uygulanmamasını telkin eden Yargıtay savcısı, bir site vasıtası ile mahalli hakimleri etkilemeye devam etmektedir.
Mahkemelerden gelen davaları Türk Milleti adına inceleme yaparak karar verecek yüksek yargı üyelerinin böyle karar geldiği zaman sorun olmaz gibi bir anlayış oluşturması, biz vatandaşların yargıya ve adil yargılanmaya olan güvenimizi sarsmaktadır.
Kabul edenler, etmeyenler Kabul edilmiştir sistemiyle çıkarılan yasalardaki,kendi zaaflarını yasalarda yazılı olmayan ve ya olanları görmezden gelin mantığı ile siyasilerin ANAYASA 138.maddesini ihlal ederken, yüksek yargının bazı üyelerini de ortak etmekteler ve devreden çıkmaktalardır.
Hukuku dolanarak Anayasa yı delerek yönetemediği ekonomi ye günah keçisi seçilen bizler.
Adil yargılanmak istiyoruz.
Yukarıda izaha çalıştığımız mağduriyetimize sebep olacak telkin içinde bulunanlar hakkında işlem yapılmasını. Anayasa ihlali yapan şahısların kurumlarına not düşülmesini talep ederiz..
Ek 10.06.2009 tarihli Muharrem Sarıkaya yazısı
1500 karşılıksız çek mahkumuna af
ÇEK yasası" olarak bilinse de asıl adı "Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun..." Uzun süredir de yasama, yargı ve yürütmenin başını ağrıtıyor.
Nedeni de 4 yıl önce yenilenen Türk Ceza Kanunu (TCK)...
Çünkü TCK'nın 5'inci maddesine, "Bu kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında uygulanır" hükmü konuldu.
Hukuk dilindeki anlamı açıktı.
Özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlar, TCK'ya uyumlu hale getirilecek.
Çek Kanunu'nun TCK'ya uyumu bir türlü yapılamadı, 1 Ocak 2009'da süre doldu.
Çek Kanunu'ndaki cezaların karşılığı kalmadı, toplu af gibi bir durum ortaya çıktı.
TOPLU AF GİBİ
Sakarya, Bilecik, Şişli'nin de arasında bulunduğu bazı mahkemeler, ceza ortadan kalktığı için karşılıksız çek ten hapis yatanları tahliyeye başladı.
Hükümet önüne geçilmesi için yargıdan destek istedi.
Bazı mahkemeler tahliyeye uymadı ve Yargıtay'dan görüş bekledi.
Yargıtay da mahkemelere yazı göndererek, tahliyeleri durdurmalarını istedi. Bunlar olurken de hükümet Çek Yasası'nı hazırlayıp Meclis'e yolladı.
Bugüne kadar yasa ile ilgili olarak çok şey yazılıp çizildi.
Adli para cezasını idari para cezasına çeviren bir düzenleme getirilmesi önerildi. Yasa tasarısının daha "Genel Gerekçe" kısmında adından söz edilen "Vadeli çek" ifadesinin de iktisat dilinde ne kadar yanlış olduğu, vadenin ancak senet veya bonoda olabileceği anımsatıldı.
YARGITAY: ADLİ DEĞİL, İDARİ CEZA
Nitekim bu eleştirilerin hemen hepsi Yargıtay'ın yasa üzerindeki görüşüne de yansıdı. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker imzasıyla hafta sonu Adalet Komisyonu Başkanlığı'na gönderilen yazıda eleştirilere hak veren ifadeler yer aldı.
Çekin vadeli olarak düzenlenemeyeceği belirtilirken, Yargıtay bir noktanın daha altını çizdi: "Karşılıksız çek suçları, gerçek ve tüzel kişilerin ticari ilişkilerinden kaynaklanan ve edimin yerine getirilmesine yönelik yaptırımları içermektedir. Bir ticari ilişkiden kaynaklı borcun yerine getirilmemesi ve suç olarak tanımlanması mümkün görülmemektedir. Karşılıksız çıkan çek nedeniyle milyonlarca şikâyet ve soruşturma sonucu kamu davası açılmaktadır. Bu durum Cumhuriyet savcılarının ve mahkemelerin ağır iş yükü altında kalmasına sebebiyet vermektedir."
Başkan Gerçeker bu tespiti yaptıktan sonra önerilerini şöyle duyurdu: "Bu nedenle çekin karşılıksız çıkması ile ilgili sorumluluk; suç olmaktan çıkarılarak, idari para cezasına ve/veya idari tedbiri gerektiren bir kabahat olarak düzenlenmelidir."
1900 MAHKUMDAN 1500'Ü ÇIKACAK
Oysa mevcut yasa tasarısı, karşılıksız çek veren kişi hakkında, her bir çekle ilgili olarak 1500 güne kadar "adli para cezası" da öngörüyor.
Ancak karşılıksız çek bedelini ibraz tarihinden itibaren işleyecek faizle birlikte ödeyen kişi hakkında da soruşturma veya cezai işleme gerek kalmıyor.
Yargıtay'ın adli para cezasını, idari para cezasına çevrilmesini talep ettiği yasa tasarısı Adalet Alt Komisyonu'nda dün masaya yatırıldı.
Çalışma arasında Başkanvekili Hakkı Köylü ile sohbet ettik.
Köylü, düzenleme ile hem mahkemelerin, hem de dolandırıcı olmadığı halde ekonomik nedenlerle hapiste yatan kişilerin rahatlayacağını belirterek şu bilgiyi aktardı:
"Konunun uzmanlarına göre şu an 1900 civarında kişi karşılıksız çek nedeniyle hapis yatıyor. Yetkililerin bize bildirdiğine göre tasarı yasalaştığı anda bunun 1500'ü hapisten kurtulup, özgür kalacak."
70 BİN DAVADAN 50 BİNİ DÜŞECEK
Hakkı Köylü, mahkemelerdeki devam eden iş yükünün de düşeceğini anımsattı. Yine yapılan hesaplamalara göre karşılıksız çek dolayısıyla mahkemelerde görüşülmekte olan dava sayısı 70 bin civarında.
Tasarı yasalaştığı anda 50 binden fazla davanın da düşmesi bekleniyor. Komisyon Başkanvekili'nin Yargıtay'ın da önerisi kapsamında bu aşamada verdiği bir örnek dikkat çekiciydi:
"Şirketin borcuna karşılık, şirket çekinin altını imzalayan çalışan hapis yatıyor; borcun sahibi patron dışarıda keyif sürüyor. Veya çalışsa borcunu ödeyecek ama hapisten çıkamıyor. Bunların önüne geçilecek."
Yasa bazı olumsuzlukları gidermesi açısından olumlu.
Ancak, bünyesinde "vadeli çek" ibaresi kaldıkça sorunu daha da büyütür.
Zaten sayısı milyonlarla ölçülen karşılıksız senetlerin yerine tüm iktisat kuramlarını altüst ederek "vadeli çek" adı altında çekler kullanılıyor.
Peki senet gibi kullanılan bu çek sistemi çöktüğünde yerine ne konulacak?
Yarın bankacılık sisteminde yaratacağı erozyon nasıl giderilecek?
Muharrem Sarıkaya
İzzet Özgenç'in panel konuşması
08.01.2010 günü Marmara Üniversitesi, Hukuk Fakültesinde yapılan Prof. Dr. Ünal TEKİNALP ve Prof. Dr. İzzet ÖZGENÇ’in konuşmacı olarak katıldıkları çek kanunu seminerinde, Sayın ÖZGENÇ tarafından hazırlanan açıklama ve sorulara cevap metni.
IV. Maddenin birinci fıkrasında, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibraz edildiğinde, çekin karşılığının ilgili banka hesabında tam olarak bulundurulmaması, suç olarak tanımlanmıştır. Gerçek ihmali suç şeklinde tanımlanan bu suç, madde gerekçesinde de açıkça vurgulandığı üzere, çek üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edildiğinde karşılığının tam olarak bulundurulmaması hâlinde tamamlanmış olmaktadır. Bu husus, özellikle şikâyet ve dava zamanaşımı sürelerinin işlemesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır.
Söz konusu sekizinci fıkra hükmüne göre, ileri tarihli çek, üzerinde yazılı keşide tarihinden önceki bir tarihte karşılığı tahsil edilmek amacıyla bankaya ibraz edildiğinde, şayet hesapta para bulunuyorsa, ibraz eden hamile çekin karşılığı ödenecektir. Buna karşılık, hesapta para mevcut değilse, bu çekle ilgili olarak, üzerinde yazılı keşide tarihinden önceki bir tarihte karşılığı tahsil edilmek amacıyla bankaya ibraz edildiği için, karşılıksız çek işlemi yapılmayacaktır.
Keza, 5941 sayılı Kanunun 5’inci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suç, artık karşılıksız çek keşide etme suçu olarak da ifade edilemez.
Dolayısıyla, üzerinde yazılı keşide tarihinden önceki bir tarihte karşılığı tahsil edilmek amacıyla bankaya ibraz edilen ve hesapta karşılığı bulunmayan çekle ilgili olarak hukuki takip yapılamaz. Çek bedeliyle ilgili olarak hukuki takip yoluna gidilebilmesi için, çek üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır. (m. 3, f. 8, ikinci cümle)
V. Mülga 3167 sayılı Kanunun 16’ncı maddesinde tanımlanan suçun manevi unsuru bakımından uygulamamızda önemli bir sorunla karşılaşılmıştı. Uygulamamız, söz konusu suçun objektif (kusursuz) sorumluluğu gerektiren bir suç olduğu algısını haklı çıkaran bir yönde gelişmiştir. Bu nedenle, 5941 sayılı Kanuna ilişkin tasarı hazırlık çalışmaları sürecinde en fazla tartışmaya mazhar konu, bu suçun ancak kasten işlenebilen bir suç olarak mı yoksa en azından taksirle işlenebilen bir suç olarak mı tanımlanması gerektiği hususu olmuştur. Ancak, bu hazırlık sürecinde, söz konusu suçun hiçbir surete objektif (kusursuz) sorumluluğu gerektiren bir suç olduğu algısına yol açacak biçimde tanımlanmaması hususunda ittifak sağlanmıştır. Madde gerekçesinde yer verilen kişinin, elinde olmayan sebeplerle ortaya çıkan zorunluluk hâli dolayısıyla, örneğin doğal afet, savaş, kaza geçirmesi gibi bir sebeple, çekin karşılığını ilgili hesapta zamanında bulunduramamış olması hâlinde, ceza sorumluluğu olmayacaktır. şeklindeki açıklamalar, bu ittifakın yansımasıdır. Bu mülahazalarla, Hükümet Tasarısındaki madde metninde “kasten” veya “taksirle” ya da taksiri ifade eden “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak” ibaresine yer verilmemiştir. Bu yolu izlemekteki düşüncemiz, sorunun Türk Ceza Kanununun 21 ve 22’nci maddelerinde kabul edilen kast ve taksire ilişkin genel hükümler çerçevesinde çözümlenmesini sağlamaktı.
Ancak Hükümet Tasarısında madde gerekçesi olarak söz konusu suçun manevi unsuru bağlamında şu açıklamalara yer verilmiştir
Maddenin birinci fıkrasında tanımlanan suçun manevi unsuru bağlamında da TCK’nın genel hükümleriyle uyumlu hale gelebilmesi için, söz konusu Kanun Tasarısı ile ilgili olarak TBMM Adalet Komisyonunda oluşturulan Alt Komisyon çalışmaları sırasında önerimiz üzerine söz konusu fıkra metnine “kasten” kelimesi ilave edilmiştir. Böylece “çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına kasten sebebiyet veren kişi”nin cezalandırılması yoluna gidilebilecektir . Ancak, TBMM Adalet Komisyonunda, Alt Komisyon tarafından uygun görülen bu değişiklik kabul edilmeyerek “kasten” ibaresi fıkra metninden çıkarılmıştır. Bu kararda özellikle Yargıtay ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğini temsilen Komisyon çalışmalarına katılan kişilerin görüş ve önerileri etkili olmuştur.
Bu arada belirtmem gerekir ki; her ne kadar Adalet Bakanlığı bünyesinde bu Kanuna ilişkin tasarı hazırlık çalışmalarını yapmak üzere oluşturulan komisyon üyesi olarak madde metinlerinin redaksiyon görevi tarafımdan yerine getirilmiş ise de, yürüttüğüm başka görevler nedeniyle Tasarının Genel Gerekçesi ile Madde Gerekçelerinin yazımına müdahil olamadım.
Buna rağmen, TCK’nın 21 ve 22’nci maddeleri hükümleri göz önünde bulundurularak 5941 sayılı Kanunun 5’inci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçun ancak kasten işlenebilen bir suç olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü, bu suçun karşılığında yaptırım olarak hem ceza (adli para cezası) hem de güvenlik tedbiri (çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı) öngörülmüştür. Bu suçun işlenmesi halinde, güvenlik tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına suçun failinin yanı sıra, hesap sahibinin tüzel kişi hakkında da hükmedilebilecektir.
Her he kadar söz konusu suç karşılığında Kanunda ceza olarak sadece adli para cezası öngörülmüş ise de, adli para cezasının infazından imtina edilmesi halinde, fail, 5275 sayılı İnfaz Kanununun 106’ncı maddesi hükümlerine göre zorlama hapsine tabi tutulabilecektir. Bu yönü itibarıyla söz konusu suç tanımının Anayasa’nın 38’inci maddesinin sekizinci fıkrasına aykırı olduğu düşünülebilir. İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korumasına Dair Avrupa Sözleşmesine Ek ve Bu Sözleşme ile İlk Ek Protokol Kapsamında Bulunanlardan Başka Diğer Bazı Hak ve Özgürlükleri Tanıyan 4 Numaralı Protokol”ün “Prohibition of imprisonment for debt” Borçtan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılma yasağı başlıklı 1’inci maddesine göre,
“No one shall be deprived of his liberty merely on the ground of inability to fulfill a contractual obligation”
Hiç kimse, yalnızca akdî ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.”
Keza Anayasanın 38’inci maddesine 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla eklenen fıkra hükmüne göre;
Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
Dikkat edilirse gerek 4 No’lu Protokolde gerek bu Protokol hükmüne dayalı olarak 2001 yılında Anayasanın 38’inci maddesine eklenen fıkrada, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün yerine getirilmemesinden değil, yerine getirilememesinden söz edilmiştir. Başka bir deyişle, söz konusu hukuk metinleri, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün yerine getirilmesi bakımından bir imkânsızlığın söz konusu olduğu hale, yani zorunluluk haline özgü olarak hürriyeti kısıtlama yasağı getirmektedir.
Belirtmemiz gerekir ki, 5941 sayılı Kanuna ilişkin tasarı hazırlık çalışmaları sürecinde söz konusu suçun hiçbir surete objektif (kusursuz) sorumluluğu gerektiren bir suç olduğu algısına yol açacak biçimde tanımlanmaması hususuna özen gösterilmiştir. Bu mülahazayla, madde gerekçesinde … kişinin, elinde olmayan sebeplerle ortaya çıkan zorunluluk hâli dolayısıyla, örneğin doğal afet, savaş, kaza geçirmesi gibi bir sebeple, çekin karşılığını ilgili hesapta zamanında bulunduramamış olması hâlinde, ceza sorumluluğu olmayacaktır.” şeklinde açıklamaya yer verilmiştir. Bu açıklamaya izafeten 5941 sayılı Kanunun 5’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suç tanımının Anayasanın 38’inci maddesinin sekizinci fıkrasına aykırı olmadığı düşünülmektedir.
Soru: Tüzel kişinin yönetim organında görev yapmayan kişinin, bu tüzel kişi adına vekil sıfatıyla düzenlediği çekin karşılıksız çıkması halinde, ceza sorumluluğu cihetine gidilebilecek midir?
Cevap:
VI. Söz konusu suç, ancak bir gerçek kişi tarafından işlenebilir. Bu suçun faili çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren (gerçek) kişi olabilir. Bu gerçek kişi, çek üzerinde yazılı düzenleme tarihi itibarıyla karşılığını ilgili çek hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişidir. Bu suçun faili, çeki düzenleyen kişiden başka bir kişi de olabilir. Örneğin, bir şirket adına ileri tarihli çek düzenleyen temsilcinin, bilahare, çek üzerinde yazılı düzenleme tarihi itibarıyla şirketle ilişkisi kalmamış olabilir. Bu durumda karşılıksızdır işlemine tabi tutulan çek üzerinde yazılı düzenleme tarihi itibarıyla karşılığını ilgili çek hesabında bulundurmakla yükümlü olan şirket yetkilisi veya yetkilileri bu suçun faili olabilecektir. Maddenin ikinci fıkrası, bu mülahazayla formüle edilmiştir
Tüzel kişi adına düzenlenen çekin karşılığını üzerindeki ibraz tarihi itibarıyla hesapta bulundurmakla yükümlü olan kişi veya kişiler, 5941 sayılı Kanunun 5’inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi hükmüne göre belirlenecektir. Tüzekl kişinin yönetim organında görev yapmamasına rağmen, bu tüzel kişi adına vekil sıfatıyla çek düzenleyen kişinin, düzenlediği çekin karşılıksız çıkması halinde, 5941 sayılı Kanunun 5’inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi hükmüne göre çekin karşılığını hesapta bulundurmakla yükümlü olan kişilerle birlikte Türk Ceza Kanununun iştirake ilişkin hükümlerine göre ceza sorumluluğu cihetine gidilmesi gerekir.
Soru: 5941 sayılı Kanunun Geçici 2’nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre verilen taahhütnamede örneğin “çek bedelini faizi ile birlikte 1/3’ünü birinci yıl, 2/3’ünü ikinci yıl ödemeyi taahhüt ediyorum.” denmesi, yeterli midir? Yoksa 3095 sayılı Kanuna göre faizleri hesaplayıp birinci ve ikinci yıl ödenmesi taahhüt edilen miktarlar taahhütnamede buna göre mi belirlenmesi gerekir?
Cevap: 5941 sayılı Kanunun Geçici 2’nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, karşılıksız çek bedelini, karşılıksızdır işleminin yapıldığı tarihten itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödemeyi taahhüt eden şüpheli, sanık veya hükümlünün bu taahhütnameyi kendisinin veya kanuni temsilcisinin Cumhuriyet başsavcılığına veya mahkemeye vermesi halinde, bu kişi hakkında soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir. Bu karar, soruşturma evresinde soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı taarfından; kovuşturma evresinde davaya bakan esas mahkemesi tarafından, hüküm kesinleştikten sonra (infaz aşamasında) hükmü veren mahkeme tarafından (5275 sayılı İnfaz Kanunu, m. 98) verilir. Kanaatimizce, soyut bir taahhütname içeriğine istinaden soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilmesi halinde, ileride daha tartışmalı durumların ortaya çıkmasına sebebiyet verilecektir. Bu nedenle, yaygın uygulamanın aksine, soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilmesine esas alınacak taahhütnamede ödenmesi gereken miktarların ödeme tarihleri ile birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği kanaatindeyiz.