Bu insanlar suçlu değiller sadece borçlular.

Cezaevinden çıkanlar, ailelerine iletilmek üzere kendilerine verilen notları mektupları iletemiyor çünkü çoğunun evine haciz gelmiş evi toplayıp gitmiş adresler değişmiş, kimileri akrabaya sığınmış yada başkaları bakıyor.
Cezaevleri çek borçlusu esnaf, iş adamlarıyla dolup taşmaya devam ediyor, karakolların nezarethaneleri dersen öyle..
Binlerce mağdur insan bir suçlu gibi cezaevlerine dolduruluyor, binlerce masum insana gaip muamelesi yapılıyor, binlerce insanın feryatları göz ardı ediliyor.

Ekonomiden sorumlu bakan, seçimlerden hemen sonra bu yasayı değiştireceklerini ve borç hapisine, çek hapsine son vereceğini söylüyor, utanmadan gözümüzün içine baka baka oy istiyor.
Arsızı, utanmazı tanırız, biliriz ve hatta onları anlamaya bile çalışırız.
Ancak arsızlığı, utanmazlığı böylesine kanıksanmışı anlayamayız.
Bu insanlar suçlu değiller sadece borçlular, ülkeyi iyi yönetmemeniz, iyi yasalar yapmamanız, adil olmamanız, uluslararası sermayenin bekçiliğine soyunmanız nedeniyle bu acıları yaşıyorlar.

Her şey zamanla, ha değişti ha değişecek, aha da yeni dönemde derken gene o utanmazca manevralar, gene o akıl almaz oyunlar gene o eski kurnazlıklar ve o tuzaklar.

Adalet Komisyonu'nda bulunan tasarı

Çek mağduru en büyük darbeyi Anayasa Mahkemesi'nden aldı, Tüm çek mağduru arkadaşlarımızın en çok umut bağladı anayasa mahkemesi kararı şok etkisi yarattı, bu kararla Türk yargısının içinde bulunduğu durumu bir daha gördük. Ekonomik gerekçelere feda edilen hukuk ilkelerini bir kez deha açık bir şekilde gördük.

Adalet komisyonunda ise yargı hizmetlerini hızlandırma kanun tasarısı kabul edildi, bu tasarıyla bir çok suç, suç olmaktan çıkarıldı.

çeklerle ilgili bir düzenleme yok, genel kurulda eklenirmi bilinmez, fakat Adli para cezalarında uygulanmayan H.A.G.B. hükümlerinin çeklerden dolayı verilen adli para cezalarında istisna olsun yönünde bir çalışma var, seçimlerden önce olur veya olmaz bilemiyoruz.

5941 sayılı çek kanunu görüşülürken, Bankalar Birliği Çek Kanunu tasarısındaki asgari tutara bile son dakikada müdahale etmişti.

Bankalar Birliğinin onay vermediği bir düzenlemeye meclisin imza atmaya gücü yetip yetmeyeceğinide göreceğiz..

Taahhüt süreleri doldu, taahhüt süresinin bittiği gün akabinde uyarlama yargılamalarını ilgili mahkemelere vermek gerekiyor, taahhüt süresi dolmadan talep edilen uyarlamalara bazı mahkemeler, taahhüt sresinin dolmadığı nedeni gerekçe gösterilerek red edilebiliyor dilekçe örnekleri sitede mevcut, durumunuza göre eklenecek hususlar varsa ekleyin.

üçte birlik kısım ödenmediği için infazın devamına kararları 7 gün içinde itiraza açık olarak veriliyor, bu kararada infaz taahhüt süresi sonunda başlanacaktır gerekçesiyle itirazda bulunun.

Not: Bu yazı anayasa mahkemesi kararını bekliyoruz yazısından kurtulmak, hemde yeni yorum alanı için yazılmıştır.

içtihat, Erken ibraz, tebligat, kısmi ödeme

Yargıtay 10. Ceza Dairesi
Tarih:01.03.2011 -
Esas
No:2011/2995 
Karar No:2011/2764
İlgili Maddeler: 5941 sayılı çek kanunu 5(1)
Özet:
1) 5941 SAYILI ÇEK KANUNU'NUN GEÇİCİ 1. MADDESİNİN 5. FIKRASI İLE 5237 SAYILI TCK'NUN 2 VE 7. MADDELERİ UYARINCA KANUNİ İBRAZ SÜRESİNDEN ÖNCE İBRAZ EDİLEN SUÇA KONU ÇEKLER NEDENİYLE SANIK HAKKINDA YAPTIRIM UYGULANMASINA OLANAK KALMADIĞI..
2) SUÇ KONUSU ÇEKLERİN İBRAZI ANINDA VAR İSE ÇEK HESABINDA BULUNAN MİKTARLAR İLE MUHATAP BANKANIN O TARİH İTİBARIYLA ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜ BULUNDUĞU MİKTAR DÜŞÜLMESİ VE ÇEKLERİN KARŞILIKSIZ KALAN BÖLÜMÜNÜN NE OLDUĞU TESBİT EDİLMESİ GEREKTİĞİ.
Dava Konusu:
Karşılıksız çek keşide etme suçundan sanık Kenan Özdemir hakkında GAZİANTEP 12.Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucu, 09.02.2010 tarihinde 2008/1659 esas ve 2010/139 karar sayı ile kurulan mahkûmiyet hükmünün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, aynı mahkemenin temyiz talebinin reddine ilişkin 08.11.2010 tarihli 2008/1659 esas 2010/139 ek kararının sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ret kararının onanmasını isteyen tebliğnamesi ile 09.02.2011 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Yokluğunda verilen 09.02.2010 tarihli mahkumiyet kararının sanığa 7201 sayılı Tebligat Kanunu 35. maddesi hükmüne uygun olarak tebliğ edilmemiş olması karşısında, sanık müdafiinin 22.10.2010 tarihli dilekçesi temyiz istemi kabul edilip, süresinde olduğunun kabulüyle, 08.11.2010 tarihli ret kararı kaldırılarak yapılan incelemede;
1) 24.02.2009 tarihli ek iddianame ile dava açılan suç konusu 6954023 ve 6952534 seri numaralı çekler yönünden sanığın sorgusu için CMK'nın 195. maddesine göre düzenlenen uyarılı davetiyenin 11.06.2009 tarihinde tebliğ edilemeden iade edildiği ve 5941 sayılı Çek Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 20.12.2009 tarihinden önce, CMK'nın 195. maddesi uygulanarak yapılmış bir tebligat bulunmadığı halde, sanığın belirtilen çekler yönünden sorgusu yapılmadan 5941 sayılı Çek Kanunu yürürlüğe girmesinden sonra mahkumiyet hükmü verilmesi,
2) 12.09.2008, 12.07.2008 ve 10.08.2008 keşide tarihli suça konu çeklerin 20.05.2008 tarihlerinde ibraz edildiğinin anlaşılması karşısında, 20.12.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunu yürürlükten kaldıran 5941 sayılı Çek Kanunu'nun Geçici 1. maddesinin 5.fıkrası ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7. maddeleri uyarınca üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihlerine göre kanuni ibraz süresinden önce ibraz edilen suça konu çekler nedeniyle sanık hakkında yaptırım uygulanmasına olanak kalmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

3)Kabule göre; Mahkemece, 5941 sayılı Çek Kanunu'na göre verilecek cezanın üst sınırı, infaz edilecek gün para cezası ile çek hesabı açma yasağının kaldırılacağı tarih esas alınarak, bu kanunun sanığın aleyhine olduğu kabul edilmiş ve suç tarihinde yürürlükte olan 3167 sayılı kanun uyarınca hüküm kurulmuş ise de; bu kanunların ayrı ayrı olaya uygulanarak sonuç cezaların ve diğer yaptırımların belirlenmesi, öncelikle asıl cezalar karşılaştırılarak daha az cezayı gerektiren kanunun lehe olduğunun kabul edilmesi, asıl cezalar eşit ise diğer yaptırımlar karşılaştırılarak lehe kanunun saptanması gerekmektedir. ;
Buna göre;
a) 3167 sayılı kanun uygulanarak sonuç yaptırımların belirlenmesi,
b) Tutarları 20.000, 20.000 ve 19.000 TL olan suç konusu çeklerin ibrazı anında var ise çek hesabında bulunan miktarlar ile muhatap bankanın o tarih itibarıyla ödemekle yükümlü bulunduğu miktar düşüldükten sonra çeklerin karşılıksız kalan bölümünün ne olduğu tesbit edilip, 5941 sayılı çek kanunu 5/1. maddesi ile TCK'nın 61. maddesi uyarınca 5-1500 gün arasında adli para cezası belirlenmesi ve TCK'nın 52/2. maddesi gereğince bir gün karşılığının 20-100 TL arasında takdir edilerek sonuç adli para cezalarının ve ayrıca çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının saptanması,
c) Daha sonra, her iki kanuna göre belirlenen adli para cezaları ile diğer yaptırımlar karşılaştırılarak, sanığın lehine sonuç doğuran kanunun bir bütün halinde uygulanması
Gerekirken, soyut karşılaştırma ile yetinilerek, belirtilen biçimde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, hükmün infazına başlanmış ise infazın durdurulmasına, sanık bu suç nedeniyle infaz kurumuna alınmış ise, başka suçtan hükümlü ya da tutuklu bulunmadığı takdirde serbest bırakılmasının sağlanması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, 01.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan                    Üye                            Üye                           Üye                          Üye
Mahmut                 H.Ruhi                          Emel                        Hüsnü                   M.İsmet
GÜL                       US                          ÖZGAN                    UĞURLU             YÖRÜK

Karşılaştırıldı
Yazı İşleri/SE

Çek yasası mağdurları, çek mağduru, karşılıksız çek

Anayasa Mahkemesi'nin Kararını Bekliyoruz

Anayasa Mahkemesinin 5941 sayılı çek kanunu için vereceği iptal kararını bekliyoruz, TBMM'de görüşülen bir kanun var, bu kanuna göre Anayasa mahkemesi, AİHM'e başvurudan önce insan hakları ihlallerini inceleme yetkisinede sahip olacak, Açıkca AİHM 4 nolu protokole aykırı olan çek kanununu iptal edip borç hapsine son vermesini bekliyoruz.

Ama burda gözden kaçırmamamız gereken bir durum var; Anayasa Mahkemesi, kadınların kocasının soyadını almasına ilişkin yasa maddesinin iptal istemini AİHM (Ünal Tekeli davası 16 Kasım 2004-29865/96) kararına rağmen reddetti.

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi bu borç hapsinin toplumda nasıl bir kangren haline geldiğini, aile yaşamını nasıl parçaladığını anlamak ve hissetmek zorundadır.



TESK Başkanı Bendevi Palandöken, tüm gayretlerini ve imkanlarını kullanarak çek hapsine karşı bir çözüm arayışında, şimdilik bir mutabakat sağlanmış değil.



TBMM'ne Başbakanlıktan 16.03.2011 Tarihinde iki adet kanun tasarısı sevk edildi.

1- Adalet Bakanlığınca Hazırlanan 16.03.2011 tarihli Türk Ceza Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı.(içeriği nedir bir bilgimiz yok)

2-Adalet Bakanlığınca hazırlanan Yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun tasarısı.( Elektrik hırsızlığı, Orman suçları, Bakaya ve yoklama kaçağı suçları idari para cezası öngörüyor , İcra iflas suçlarında (taahhüdü ihlal vs.) düzenleme getiriyor)

Bu iki tasarı Adalet Komisyonuna sevk edilecek,tasarıda çeklerle ilgili bir düzenleme yok, düzenleme yapılırmı veya komisyonda çeklerele ilgili bir madde eklenirmi? Bilmiyoruz



Anayasa Mahkemesinin önünde iptali istenen ve geniş bir kitle tarafından sonucu beklenen iki kanun var, 5941 sayılı Çek kanunu (Raportör, çek kanununu Anayasaya aykırı buldu) ve Devlet Memurları Kanunu (Tekel işçileri)4/c maddesi.(Raportör, 4/C’yi Anayasaya aykırı bulmadı)



Çek mağduru arkadaşlarımız, Anayasa mahkemesinin kararını bir an önce açıklaması için:

•0312/4637310

•0312/4637311

•0312/4637312

•0312/4637313

•0312/4637314

•0312/4637315

•0312/4637316

içtihat; Tüzel Kişilerde çek sorumlusu

T.C.
YARGITAY BAŞKANLIĞI
10. Ceza Dairesi
Adalet Bakanlığı Kanun Yararına Bozma Talebi (3768/21980)
Tebliğname No :K.Y.B. - 2010/90458
Esas No : 2010/20741
Karar No : 2010/23396
Küçükçekmece Cumhuriyet Savcılığı
Esas No: 2010/739
İddaname No:2010/437
Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesi
Değişik iş Karar: 2010/158
TÜRK MİLLETİ ADINA YARGITAY KARARI

Karşılıksız çek keşide etme suçundan şüpheli Nihat Doğan hakkında yapılan soruşturma sonucunda Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 14.01.2010 gün ve 2009/42169 soruşturma, 2010/739 esas, 2010/437 iddianame sayılı iddianamesinin, 5271 sayılı CMK’nın 174. maddesi uyarınca iadesine ilişkin Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.01.2010 gün ve 2010/106 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.01.2010 gün ve 2010/158 değişik iş sayılı kararına karşı Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 08.04.2010 gün ve 3768/21980 tarihli kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 20.04.2010 tarihli tebliğnamesi ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya ve ekleri incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Kanun yararına bozma talebi ve tebliğnamede, Dosya kapsamına göre, mahkemece şüphelinin karşılıksız çıkan çek hesabında, çek bedelinin bankada bulundurma zorunluluğunun bulunup bulunmadığı hususunun araştırılmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170/3. maddesinde, iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun'un 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hâllerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında söz konusu hususun yer almadığı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/12/2005 tarihli ve 2005/6961-9421 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170/2. maddesinde öngörülen

"Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler. hükmü uyarınca dava açılmış bulunmasına binaen, mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilebileceği dikkate alınmaksızın itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir" denilerek, Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin belirtilen kararının bozulması istenmiştir.

Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 19.01.2010 tarihli kararında, iddianamede şüpheli olarak gösterilen kişi ile ilgili olarak, adına çek keşide edilen tüzel kişi temsilcisi ya da vekili olarak aynı zamanda tüzel kişi adına çek bedelini bankada bulundurmakla yükümlü olup olmadığı, tüzel kişi ortaklığı veya yönetiminde bulunup bulunmadığı araştırılmadan dava açıldığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş; bu karara yönelik itirazı inceleyen Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28.01.2010 tarihli kararında, bankadan gelen yazı cevabının suç tarihinden önceki çek hesabını açan özel kişinin yetki durumunu gösterdiği, suç tarihi itibariyle göstermediği ve mahkemenin gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek, itirazın reddine karar verilmiştir.

İddianameye konu çekler, Evstil Alışveriş Merkezleri Mobilya Sanayi İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi’ne ait hesaptan 11.04.2009 ve 09.05.2009 tarihlerinde düzenlenmiş, tüm yasal unsurları içeren birer çek olup, sırasıyla 13.04.2009 ve 11.05.2009 tarihlerinde bankaya ibraz edilmiştir. Bu durumda, suç tarihleri olan 13.04.2009 ve 11.05.2009 tarihleri itibariyle yürürlükte olan 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile sonradan 20.12.2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu’ndan hangisinin lehe olduğunun belirlenmesi bakımından gerekli değerlendirmenin yapılması gerekmektedir.

Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 5941 sayılı Kanun hükümlerine dayanılarak iddianamenin iadesi kararı verilmiş olup; iade nedenini aynı Kanun kapsamında incelediğimizde;

5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1). fıkrasında, Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında adli para cezasına hükmolunacağı ve 2. fıkrasında ise, Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi ve kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür.hükümlerine yer verilmiştir.

Bu durumda, hesap sahibinin tüzel kişi olması durumunda, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin (1). fıkrası uyarınca sorumlu olan, çek karşılığını ilgili bankada bulundurmakla yükümlü kişinin saptanabilmesi için, Ticaret Sicili Müdürlüğünden ve hesap sahibi tüzel kişiden, çeklerin bankaya ibraz tarihleri olan suç tarihleri (13.04.2009 ve 11.05.2009) itibariyle, hesap sahibi tüzel kişiliğin yönetim organının kimlerden oluştuğunun ve varsa bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organı üyesinin araştırılması ve dayanağı belgelerin de getirtilmesi gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın 174. maddesinin (1). fıkrasının (b) bendinde Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iadesine karar verileceği öngörülmekte olup; söz konusu araştırma, gerçek failin kim olduğunu ortaya çıkarması bakımından, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir kanıt niteliğine olduğundan, Cumhuriyet savcılığınca iddianame düzenlenmeden yapılması gerekmektedir. Bu yönden iddianamenin iadesi kararı yerindedir. Ancak; iddianamenin iadesi kararında, şüpheli olarak gösterilen kişinin, tüzel kişiliğin ortağı olup olmadığının da araştırılması gerektiği de belirtilmiştir. Tüzel kişi ortaklıklarda, tek başına ortak olmanın, doğrudan yönetim organı üyesi olma sonucunu doğurmaması, ortaklığın idaresinin (yönetim organının) ilgili kanun hükümleri ve ortaklık sözleşmeleriyle düzenlenmesi nedeniyle, bu husususun araştırılmasına gerek bulunmadığından, böylelikle, iddianamenin iadesi kararı, bu yönden yerinde olmadığından, itirazın kısmen kabulüne karar vermek gerekirken tümüyle reddine karar verilmesi yasaya aykırıdır.

Yukarıda belirtilen değişik gerekçeyle, kanun yararına bozma talebi yerinde görüldüğünden; Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.01.2010 gün ve 2010/158 değişik iş karar sayılı kararının 5271 sayılı CMK’ın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince BOZULMASINA; aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adı geçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 01.11.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY içtihatı; Tüzel kişi adına vekaletle çek imzalama

Hükümlünün karşılıksız çek işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi olmadığının saptanması durumunda ise, çeki düzenleyen olması nedeniyle 5941 Sayılı Çek Kanunu 5. maddesinin (4). fıkrasında sadece çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı öngörüldüğünden, 3167 sayılı Çek Kanunu 16/1. maddesi uyarınca verilen hükmün kaldırılarak, lehine olan 5941 sayılı Çek Kanunu 5. maddesinin (4). fıkrası uyarınca hakkında tedbire hükmedilmesi gerekmektedir.

T.C.
YARGITAY
10. Ceza Dairesi
Esas No : 2010/20742
Karar No : 2010/18846
Tebliğname No : K.Y.B. 2010/90461
TÜRK MİLLETİ ADINA VERİLEN
YARGITAY KARARI

Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık Zafer Arabul’un 3167 sayılı Çek Kanunu 16/1. maddesi uyarınca 53.288.-YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.11.2005 gün ve 2003/829 esas, 2005/754 karar sayılı hükmünün infazı aşamasında, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun yürürlüğe girmesi nedeniyle lehe olan kanunun belirlenmesi yönünden hükümlü müdafii tarafından yapılan başvuru üzerine, “tüzel kişilikler adına vekâleten çek keşide edilmesi ile ilgili 5941 sayılı Çek Kanunu'nda hüküm bulunmadığından talebin reddine” dair aynı Mahkemenin 31.12.2009 gün ve aynı sayılı ek kararına yönelik itiraz üzerine, itiraz mercii ANKARA 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.01.2010 tarihli ve 2010/500 değişik iş sayılı kararıyla “itirazın kabulü ile, itiraza konu kararın kaldırılmasına, 5941 sayılı Kanun hükümlerine göre hükümlünün hukuki durumunun duruşma açılmak suretiyle değerlendirilmesine, dosyanın Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesine iadesine” karar verildiği; itiraz merciinin kararına karşı Yüksek Adalet Bakanlığı’nın Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 08.04.2010 gün ve 3797/22018 sayılı kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 20.04.2010 gün ve 2010/90461 sayılı tebliğnamesi ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya ve ekleri incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Kanun yararına bozma talebi ve tebliğnamede, 5941 sayılı Çek Kanunu'nda, tüzel kişi adına çek keşide edenlerin, keşide ettikleri çekten dolayı hukukî ve cezaî sorumluluklarının kaldırıldığına ilişkin düzenleme bulunmaması karşısında, itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir. denilerek, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin anılan kararının bozulması istenmiştir.

İtiraz mercii, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.01.2010 tarihli ve 2010/500 değişik iş sayılı kararında, 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesinde çek bedeli kadar adli para cezasına hükmedileceğinin; 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5/1. maddesinde ise, hükmolunan adli para cezasının alt ve üst sınırlarının belirlenerek, çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağının öngörüldüğü; 5941 sayılı çek Kanunu 3. maddesi uyarınca suça konu çekin karşılıksız kalan miktarının hesaplanması gerektiği ve aynı Kanun’un 5/2. maddesi uyarınca hükümlünün hukuki durumunun değerlendirilerek, bu değerlendirmenin duruşma açılarak yapılması gerektiği gerekçesiyle itirazın kabulüne, itiraza konu kararın kaldırılarak, hükümlünün hukuki durumunun duruşma açılarak değerlendirilmesine ve dosyanın Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.

Somut olayda; öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun yürürlüğe girmesi nedeniyle lehe olan kanunun belirlenmesi yönünden yapılacak incelemenin duruşma açılarak yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. maddesinin (1). fıkrasında. “sonradan yürürlüğe giren kanunun hükümlünün lehine olması durumunda, duraksamanın giderilmesi ve yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar isteneceği”; aynı Kanun’un 101. maddesinin (1). fıkrasında ise, “cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100 üncü maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği” öngörülmüş olduğundan, 5941 sayılı Kanun’un hükümlü lehine olup olmadığı yönünde yapılacak değerlendirmede, duruşma açılmasına gerek bulunmamaktadır. Bu durum, mahkemenin yeni yasal düzenleme yönünden gerekli araştırmaları yapmasına engel değildir. İtiraz merciinin kararı bu yönden yerinde değildir.

Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nce, 5941 sayılı Çek Kanunu’nda, tüzel kişiler adına vekâleten çek keşide edilmesi ile ilgili hüküm bulunmadığından, hükümlü müdafiinin isteminin reddine karar verilmiştir.

Hükümden sonra 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5941 sayılı çek Kanunu 5. maddesinin (1). fıkrasında, çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçu öngörülmüştür. Aynı maddenin (2). fıkrasında ise, Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür.” hükmüne yer verilerek, kimlerin çek karşılığını hesapta bulundurmakla yükümlü olduğunu açıklamıştır.

Bu durumda, 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesi uyarınca karşılıksız çek keşide etmek eyleminden sorumlu olan hükümlünün, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun lehine olup olmadığı konusunda yapılacak incelemede sırasıyla;

1) Aynı zamanda, çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi olup olmadığının araştırılması,
2) Çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi olduğunun saptanması durumunda, 5941 sayılı Kanun’un 5/1. maddesi hükmüne uygun olarak, hakkında suça konu her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezası belirlenmesi ve para cezası çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az ise bu miktara yükseltilerek hükmolunması, mahkemenin takdirine göre somut olarak bulunan adli para cezası ve aynı yasada öngörülen tedbirlerle birlikte, infaza konu 3167 sayılı Kanun’un 16. maddesi uyarınca verilen ceza ve tedbirin karşılaştırılıp değerlendirilmesinden sonra, lehe olan kanunun belirlenmesi,
3) Hükümlünün çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi olmadığının saptanması durumunda ise, çeki düzenleyen olması nedeniyle 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (4). fıkrasında sadece çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı öngörüldüğünden, 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesi uyarınca verilen hükmün kaldırılarak, lehine olan 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (4). fıkrası uyarınca hakkında tedbire hükmedilmesi gerekmektedir.

Suça konu çek hesabı, tüzel kişi Barmek İnşaat ve Tesisat Anonim Şirketi’ne aittir. Bu durumda, hesap sahibinin tüzel kişi olması nedeniyle, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin (1). fıkrası uyarınca çek karşılığını ilgili bankada bulundurmakla yükümlü kişinin saptanabilmesi için, Ticaret Sicili Müdürlüğünden ve hesap sahibi tüzel kişiden, çekin bankaya ibraz tarihi olan suç tarihi (01.05.2003) itibariyle, hesap sahibi tüzel kişiliğin yönetim organının kimlerden oluştuğunun ve varsa bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organı üyesinin araştırılması ve dayanağı belgelerin de getirtilmesi; getirtilen belgelerden, hükümlünün, suç tarihinde, hesap sahibi şirketin yönetim organının mali işleri yürütmekle görevlendirilen üyesi, böyle bir belirleme yapılmamış ise hükümlünün yönetim organını oluşturan gerçek kişilerden olup olmadığının saptanmasından sonra, yukarıda (2) ve (3). bentlerde belirtilen şekilde işlem yapılması gerektiğinden, itiraz merciinin itirazın kabulü kararı belirtilen yönlerden yerindedir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, hükmü veren mahkemece uyarlama yargılaması yapılırken duruşma açılması gerektiği yönündeki gerekçenin doğru olmaması nedeniyle, kanun yararına bozma talebi belirtilen değişik gerekçeyle yerinde görüldüğünden; Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.01.2010 tarihli ve 2010/500 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince BOZULMASINA; aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adı geçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 20.09.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan                            Üye                     Üye                   Üye                   Üye
Mahmut                           Ali                     Emel                 Hüsnü                M.İsmet
GÜL                          KINACI             ÖZGAN           UĞURLU              YÖRÜK

Karşılaştırıldı
Yazı İşleri Müd.S.E

C.G.K. Adli Para Cezalarının İnfazı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No:2010/11-236
Karar No:2010/254
İlgili Maddeler:5275 Sayılı Kanun Madde 106
İlgili Kavramlar: Adli Para Cezalarının Ödenmemesi ve Gün Hapis kararlarının İnfaz aşamasında hangi miktar üzerinden uygulanacağı.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık Seyitnur Subaşı hakkında, 23.12.2003-02.11.2004 tarihleri arasında haksız sigorta bedelini alma suçundan 5237 sayılı TCY hükümleri lehe kabul edilerek verilen hükümle ilgili olarak; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, 01.06.2005 tarihinden önce işlenmiş olan suçlara ilişkin olarak kurulan hükümlerde, 5237 sayılı TCYnın 52. maddesi uyarınca doğrudan belirlenmiş gün para cezasının infaz aşamasında ödenmemesi halinde hangi miktar üzerinden hapse çevrilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosyada:
Sanık hakkında yapılan yargılama sonunda; lehe olduğu saptanan 5237 sayılı TCYnın 158/1-k maddesi uyarınca 1.000 gün karşılığı adli para cezasına hükmedildiği, aynı Yasanın 52/2. maddesi uyarınca verilen gün para cezasının günlüğü 30 TL den 30.000 YTL adli para cezasına dönüştürüldüğü, yine aynı Yasanın 62. maddesi uyarınca da sanığın sonuç olarak 30.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği görülmektedir.

İnfaz sırasında ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesinin gerekmesi üzerine, Cumhuriyet Başsavcılığınca duraksama yaşanmış ve hapis cezasının hangi miktar üzerinden paraya çevrileceği hususunda mahkemeden bir karar istenmesi nedeniyle de Bolu Ağır Ceza Mahkemesince, doğrudan infazla ilgili olan bu konuda daha lehe olduğu gerekçesiyle paraya çevrilme işleminin 647 sayılı Yasa uyarınca ve günlüğü 100 TL den yapılmasına karar verilmiş, bu karara yönelik itiraz da Düzce Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.
Yasa yararına bozma talebi Bolu ve Düzce Ağır Ceza Mahkemelerince verilen kararların isabetsizliğine ilişkin olup Özel Dairece de bu istem kabul edilerek adli para cezasının 5275 sayılı Yasanın 106. maddesi uyarınca hapse çevrilmesi esası benimsenmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, bu karara karşı itiraz yasa yoluna başvurulmak suretiyle mahkemelerce verilen kararların doğru olduğu ileri sürülmüştür.
Bu durumda ortaya çıkan uyuşmazlığın çözülebilmesi için, paraya çevirme ve para cezasının ödenmemesi halinde ne yapılacağı konularında, 01.06.2005 tarihinden önce var olan ve bu tarihte ihdas edilmiş olan uygulamaların mahiyeti üzerinde durmak gerekmektedir.

01 Haziran 2005 tarihinden önce; hürriyeti bağlayıcı cezadan paraya çevirme işlemlerinin 647 sayılı Yasanın 4. maddesine göre yapıldığı, bu şekilde hükmedilen para cezasının ödenmemesi halinde ise, tekrar hapse çevirme işlemlerinin 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca gerçekleştirildiği görülmektedir.

647 sayılı Yasanın 5. maddesinin 7. fıkrasında; Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içerisinde para cezasını ödemezse, Cumhuriyet Savcısının kararıyla bir gün üçmilyon lira sayılmak üzere hapsedilir. Artıklar nazara alınmaz. Ancak, üçmilyon liradan aşağı hükmolunan para cezaları bir gün hapse çevrilir. Haklarında Türk Ceza Kanununun 54 ve 55 inci maddeleri ile 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesi uygulanmak suretiyle hüküm giyenlerin para cezaları kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilmiş olsa bile hapse çevrilemez. Bu takdirde maddenin son fıkrası hükümleri uygulanır.

647 sayılı Yasanın 5. maddesinin 8. fıkrasında; Para cezasının hapse çevrileceği mahkeme ilamında yazılı olmasa bile yukarıdaki hüküm Cumhuriyet Savcılığınca uygulanır. 647 sayılı Yasanın 5. maddesinin 10. fıkrasında ise; Hükümlü, mahpus kaldığı, her gün için yedinci, fıkra uyarınca üçmilyon lira indirildikten sonra kalan parayı öderse hapisten çıkarılır.
Hükümleri yer almaktadır.
Görüldüğü üzere; 647 sayılı Yasadaki düzenlemeye göre;
a) Paradan çevrilen hapis cezası mahiyeti itibarıyla tazyik hapsidir. Bir başka deyişle, amaç para cezasını tekrar hapse çevirmek değil, para cezasının tahsil edilebilmesi için hükümlüyü zorlamaktır.
b) Bu işlem Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmaktadır.
c) Hükümlü, kalan para cezasını ödemesi halinde hapisten çıkartılmaktadır.
d) Koşullu salıverme hükümlerinin uygulanmasına bir engel bulunmamaktadır.
e) Bu uygulama açısından, para cezasının; hapisten çevrilmiş para cezası olması ile doğrudan verilmiş para cezası olması arasında hiçbir fark yoktur.
f) Para cezası hapse çevrilse bile, sonuçları açısından asıl ceza para cezası olarak kalmaktadır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren yasalarla; para cezaları ile ilgili olarak önceki sistem terk edilerek yeni bir sistem oluşturulmuş; ancak bu yapılırken de, 5237 sayılı TCYsı dışındaki yasalarda yer alan para cezalarının tamamı sisteme uygun olarak değiştirilemediği için, başlangıçta ikili bir ayrım yapılmak suretiyle, 5237 sayılı TCYnda düzenlenen para cezaları ve 5237 sayılı TCY dışındaki yasalarda düzenlenen para cezaları için farklı uygulamalar kabul edilmiştir.

5237 sayılı TCYna göre para cezası verilmesi halinde, Yasanın 50 veya 52. maddelerinden biri ile uygulama yapılması zorunludur.

Adli para cezasının 5237 sayılı TCYnın 50. maddesine göre belirlendiği durumlarda, suç tarihi ne olursa olsun, ödenmeyen adli para cezasının yine 50. madde uyarınca hapse çevrileceği, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere uygun olarak Ceza Genel Kurulunun 05.06.2007 gün ve 113-127 sayılı kararında açıkça kabul edilmiş, 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasanın 4. maddesiyle 5237 sayılı Yasanın 50. maddesinde yapılan değişiklik ve aynı Yasanın 5. maddesiyle 5275 sayılı Yasanın 106. maddesinin 10. fıkrasının yürürlükten kaldırılması ile 50. madde uyarınca seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası da 5275 sayılı Yasanın 106. maddesindeki esaslara tabi kılınmıştır.

Burada çözümlenmesi gereken konu; 5237 sayılı TCYnın 52. maddesi uyarınca doğrudan verilen adli para cezasının ödenmemesi durumunda ne yapılacağı ile ilgilidir.
5237 sayılı TCYnın 52. maddesi uyarınca gün para cezası sistemine göre doğrudan belirlenecek para cezalarının ne şekilde infaz edileceği, 50. maddedeki durumun aksine, 52. maddenin ve TCYnın kendi içerisinde değil, 5275 sayılı CGTİYnın 106. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
106. maddenin 2. fıkrası; Adli para cezasını içeren ilam Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Cumhuriyet savcısı otuz gün içinde adli para cezasının ödenmesi için hükümlüye 20. maddenin 3. fıkrası uyarınca bir ödeme emri tebliğ eder, 3. fıkrası; Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapsedilir, 5. fıkrası; Adli para cezasının hapse çevrileceği mahkeme ilamında yazılı olmasa bile üçüncü fıkra hükmü Cumhuriyet Başsavcılığınca uygulanır, 7. fıkrası; Adli para cezası yerine çektirilen hapis süresi üç yılı geçemez. Birden fazla hükümle adli para cezalarına mahkumiyet halinde bu süre beş yılı geçemez, 8. fıkrası; Hükümlü, hapis yattığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı öderse hapisten çıkartılır, 5738 sayılı Yasa ile değişik 9. fıkrası ise; Adli para cezasından çevrilen hapsin infazı ertelenemez ve bunun infazında koşullu salıverme hükümleri uygulanmaz. Hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adli para cezasıdır biçimindedir.

Görüldüğü üzere, 5237 sayılı TCYnın 52. maddesi uyarınca doğrudan hükmedilen para cezasının ödenmemesi halinde yapılacak işlem de, 647 sayılı Yasanın 5. maddesindeki işlemle benzerlik göstermektedir.

Bu anlamda, yeni düzenlemede de bir tazyik hapsi sözkonusu olup para cezasının ödenmemesi halinde hapse çevirme işlemi C.savcısı tarafından yapılacak, para cezasının hapse dönüştürülmesinin ardından ödeme yapılması halinde de kişi hapisten çıkarılacaktır. Ancak, 647 sayılı Yasanın 5. maddesindeki sistemden farklı olarak, paradan hapse çevirme yapılırken, hangi miktardan çevirme yapılacak tartışması yapılmadan, baştaki gün hapis cezasına geri dönülecek, ayrıca, bu durumda koşullu salıverme hükümleri de uygulanamayacaktır. Aynı ilke 5739 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik nedeniyle 5237 sayılı Yasanın 50. maddesi uyarınca hükmedilen adli para cezası için de geçerlidir.

Yeni kurulan sistemde, 5237 sayılı TCY dışındaki yasalar uyarınca ve 647 sayılı Yasanın sistemine göre verilmiş olan adli para cezalarının ödenmemesi halinde ne yapılacağı sorunu da, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 5/3 ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasanın geçici 1. maddesinde çözüme kavuşturulmuştur.

5252 sayılı Yasanın 5/3. maddesinde; Ağır para cezasından dönüştürülen adlî para cezasının ödenmemesi halinde, 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106. maddesi hükümlerine göre hapis süresinin belirlenmesinde bir gün karşılığı olarak yüzmilyon Türk Lirası esas alınır
5275 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinde ise; 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki diğer kanunlarda yer alan adlî para cezasının ödenmemesi hâlinde, hükümlüler bir gün yüz Türk Lirası hesabı ile hapsedilirler hükümlerinin bulunduğu görülmekte olup, her iki düzenleme birlikte değerlendirildiğinde;
a) Bu tür para cezalarının infazında (ve dolayısıyla ödenmediğinde ne yapılacağı konusunda) yapılan atıf gereğince 5275 sayılı İnfaz Yasasının 106. maddesinin uygulanacağı,
b) 5237 sayılı TCY dışındaki yasalarda öngörülen para cezaları gün para cezası sistemine uymadıklarından, ödenmeyen para cezalarının hangi miktar üzerinden hapse çevri¬leceği konusunun başlangıçta bir sorun oluşturduğu düşünülebilirse de yasal düzenlemelerle bu husus çözümlenerek, hapse çevirme işleminin 100 TL üzeriden yapılacağının hüküm altına alındığı,
Sonuçlarına varılmaktadır.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde;
5237 sayılı TCY'nın 50/1. maddesi uyarınca verilmiş bulunan para cezalarına ilişkin olarak anılan sorunu çözmüş bulunan 05.06.2007 gün ve 113-127 sayılı Ceza Genel Kurulu kararının, 01 Haziran 2005 tarihinden önceki bir suça ilişkin olarak 52. madde uyarınca doğrudan verilmiş olan adli para cezalarının ödenmemesi halinde hangi miktar üzerinden hapse çevirme işlemi yapılacağı hususuna da ışık tuttuğu 5739 sayılı Yasa ile yapılan değişikliklerin de varılan bu sonucu doğruladığı, 5275 sayılı Yasanın 106. maddesinin de 5237 sayılı Yasanın 50 veya 52. maddeye göre hangi miktar üzerinden paraya çevirme işlemi yapılmış ise aynı miktar üzerinden hapse çevirme işlemi yapılması gerektiğini vurguladığı,
Gerçekten de; 5237 sayılı TCYnın 50 ve 52. maddeleri ile bu maddeler uyarınca verilmiş bulunan adli para cezalarının ne şekilde infaz edileceğini düzenleyen, 5275 sayılı CGTİYnın 106. maddesinin, bir sistemin ayrılmaz parçaları oldukları ve yasa koyucunun önceki sistemde var olan karmaşık durumu basitleştirmek adına böyle bir düzenlemeye gittiği görülmektedir.

Her ne kadar Ceza Genel Kurulunca duraksamasız olarak kabul edilegeldiği üzere lehe yasanın belirlenmesinde, hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken maddi ceza hukuku normlarıyla, hükmün infazına ilişkin normların birlikte değil, ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği ile 5237 sayılı TCYnın 52. maddesi uyarınca verilmiş olan adli para cezasının ödenmemesi üzerine yapılacak olan hapse çevrilmesi işleminin tam bir infaz işlemi olduğu hususlarında kuşku bulunmamakta ise de; lehe yasanın en sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için kabul edilmiş olan bu çözüm yolundan hareket edilerek, biri diğerini tamamlayan ve ikisi birlikte bir sistemi oluşturan iki yasal düzenlemenin ayrı ayrı ele alınması ve maddi ceza hukuku açısından lehe olan yasanın belirlenmesi sırasında 5237 sayılı TCYnın 52. maddesi uygulandıktan sonra, bu şekilde tayin edilen adli para cezasının, 5275 sayılı Yasanın 106. maddesi ile infazı yerine, aynı Yasanın geçici 1. maddesine göre infazına karar verilmesi olanaklı değildir.

Açıklanan nedenlerle; suç tarihi ister 01 Haziran 2005 tarihinden önce, isterse sonra olsun, 5237 sayılı TCYnın 52. maddesi uyarınca doğrudan verilmiş olan adli para cezalarının ödenmemesi üzerine yapılması gereken hapse çevirme işleminin, bu madde ile kurulması amaçlanan sistemin ayrılmaz bir parçası olan 5275 sayılı Yasanın 106. maddesi uyarınca yapılması zorunludur.

Bunun dışında, belirtilen şekilde tayin edilmiş olan adli para cezalarının, daha lehe infaz hükümleri içerdikleri gerekçesiyle, 647 sayılı Yasa uyarınca veya 5275 sayılı Yasanın geçici 1 veya 5252 sayılı Yasanın 5/3. maddelerinden biri nazara alınarak hapse çevrilmesi olanaklı değildir.

Bu itibarla, Özel Daire kararı isabetli bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul üyesi ise; itirazın kabulü yönünde, karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.11.2010 günü yapılan ilk müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 07.12.2010 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.


İLGİLİ KANUN MADDELERİ
5275 Sayılı lı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
MADDE 106 Adlî para cezasının infazı
(1) Adlî para cezası, Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen usule göre tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.


5237 sayılı TCY Madde 52 -(1) Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.

Adli Para Cezalarının infazı, Adli Para cezalarını ödememe, Adli Para cezaları ödememe hapis cezası

Adli Para Cezasının Taksitlendirilmesi (çek)

Çeklere verilen Adli Para Cezalarının Taksitlendirilmesi, Çek yasası Mağdurları, Çek Mağduru
T.C.
YARGITAY
10. Ceza Dairesi
Esas No: 2010/6184
Karar No: 2011/637
Tebliğname No: 10 - 2010/27553
TÜRK MİLLETİ ADINA VERİLEN
YARGITAY KARARI
Karşılıksız çek keşide etme suçundan sanık Bayram Akyazı hakkında Elazığ 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucu, 25.08.2009 tarihinde 2009/85 esas ve 2009/246 karar sayı ile kurulan adli para cezası sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bozma isteyen tebliğnamesi ile 23.02.2010 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Sanık müdafiinin, son oturumdaki sanığın lehine olan hükümlerin uygulanmasına ilişkin isteğinin TCK'nın 52. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen " ekonomik ve şahsi haller göz önünüde buludurularak, hükmolunan adli para cezasının, TCK'nın 52. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, her ay bir taksit olmak üzere 20 ayda 20 eşit taksitlendirilmesini kapsadığı da gözetilmeden, bu konuda bir karar verilmemesi;

20/12/2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu ile 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7.maddeleri de gözetilerek, sanığın hukuksal durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, sair nedenler incelenmeksizin hükmün istem gibi BOZULMASINA; 18.01.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Etiketler: çek yasası mağdurları, çek mağduru, karşılıksız çek yasası çek kanunu mağdurları çek yargıtay içtihatları adli para cezası mağdurları

Başbakan Sayımızı Abartılı Buldu

Çek Mağduru Arkadaşlarımız bugün Başakşehir'deydi. Başbakan'la görüştüler, Arkadaşlarımız birmilyon kişi adına buradayız dediğinde abartıyorsunuz o kadar değilsiniz dedi.

Görüşmelerde hep aynı yüzler

Aramaları yapan aynı kişiler

Emine Erdoğana giden mektup sayısı 70 olunca

Böyle düşünmesi de kaçınılmaz.

Son zamanlarda bir yılgınlık bir mücadeleden kaçma yaşanıyor.

Her harekete her eyleme siyaset bulaştırılmaya çalışılıyor

Sorunun devamından yana olanlar,Bizi bölmeye gücümüzü ve direncimizi azaltmaya çalışıyorlar, kimileri egolarını tatmin etmeye çalışıyor kimileride nasıl rant sağlarım arayışı içinde ne yazıkki.



Başbakanın bu lafı, kendimizi ifade edemediğimizin bir yansıması

Şişli Hakimi sadece Marmara bölgesinde davaların yüzde 25 inin karşılıksız çek davaları olduğunu ifade ediyor, istatistik bilgilerde karşılıksız çek davaları liderliği kimseye bırakmıyor, fakat çek mağdurları'nın sayısı abartlı bulunuyor.

Meydanlara inen sayısı ikiyüzü geçmiyor.

Bu sitede verdiğimiz mücadelede var olan sınırlı sayıdaki arkadaşlarımız dağıtılmaya çalışılıyor.

Burada bizler, hiç hakketmedikleri bir cezayla özgürlükleri ellerinden alınan, alınmaya çalışılan arkadaşlarımızın mücadelesini vermeye çalışıyoruz, bunu bir yana bırakalım, babalarına hasret o masum çocukların hakkını aramaya çalışıyoruz, bu idealin ne rengi, ne çoğrafyası nede siyaseti olur, bu çocukların hakkını ararken bu çocukları siyasete alet etmeye çalışanlara söylenecek bir söz dahi yoktur.

Tabiki ayrım yapılmadan siyasi partilere gidilecek çünkü çözüm yerimiz meclistir siyasi partilerde meclistedir.



Başbakan arkadaşlarımıza, yardımcılarımla bu konuyu konuşacağım demiştir, yardımcıları yani bu konuda akıl hocaları kim bilemiyoruz bu nedenle tüm yardımcılarını aramak zorundayız.



Pazartesi bir grup arkadaşımız Ankara'da olacaklar, AKP Genel Mekezinde Genel Başkan yardımcıları ile konuşacaklar.



Serap Arkadaşımızın çok yerinde ve haklı olan önerisi üzerine Pazartesi Metris Cezaevi önünde eylemdeyiz.



Bu son haftalarda son dönemeçteyiz ya varız yada yokuz.

Bugünden itibaren Akp genel başkan yardımcılarını arayıp varlığımızı hissettirmek zorundayız.



Abdulkadir AKSU

Siyasi ve Hukuki İşler Başkanlığı

Tel: 0(312) 204 50 00/1200-1210

Faks: 0(312) 204 50 25

GSM: 0(505) 4660000



Hüseyin TANRIVERDİ

Yerel Yönetimler

GSM:0(532)6138765 0(505)7774506



Ekrem ERDEM

Teşkilattan sorumlu Başkan

GSM:0(532)3123620



Nükhet HOTAR

Sosyal İşler

GSM:0(532)4319323



Salih KAPUSUZ

Hakla İlişkiler

GSM:(505)7770614



İdris Naim Şahin

Genel Sekreter

GSM: 0(532)2757697



ANAYASA MAHKEMESİ TELEFON NUMARALARI
  • 0312/4898190

  • 0312/4898174

  • 0312/4898173

  • 0312/4898179

  • 0312/4898178

  • 0312/4898175

  • 0312/4898191



ÜYELER
  • 0312/4637310

  • 0312/4637311

  • 0312/4637312

  • 0312/4637313

  • 0312/4637314

  • 0312/4637315

  • 0312/4637316

Uyarlama yargılaması talebi, dilekçe örneği

5941 SAYILI KANUNU UYARLAMA YARGILAMASI ÖRNEK DİLEKÇELER
1) ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE VERİLECEK UYARLAMA DİLEKÇESİ
2)UYARLAMA RED OLDUĞUNDA VE İTİRAZ YOLU AÇIK DENDİĞİNDE AĞIR CEZA MAHKEMESİNE YAPILACAK İTİRAZ BU DİLEKÇEDE MAHKEME KARARININ TEMYİZE AÇIK OLMASI GEREKTİĞİNİDE BELİRTİLMİŞTİR
3) UYARLAMA RED OLSA DAHİ TEMYİZE AÇIK OLMA DURUMUNDA VE YARGITAY TEMYİZ DİLEKÇE ÖRNEĞİ
4. TAAHHÜDE UYLMADIĞI İÇİN İNFAZA DEVAM KARARINA YAPILACAK İTİRAZ DİLEKÇESİ

5. 1- UYARLAMA DİLEKÇESİ (VARSA SİZE ÖZEL BİLGİ DİLEKÇEYE EKLEYİN)EĞER UYARLAMA YARGILAMASI YAPILMIŞ VE İTİRAZ VEYA TEMYİZ YOLU AÇIK OLARAK KARAR VERİLMİŞSE, BANKANIN ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜ OLDUĞU TUTARLAR DÜŞÜLMÜŞ VE LEHE DURUMLAR UYGULANIP YENİ HÜKÜM KURULMUŞSA SADECE 1 NUMARALI METNİ DİLEKÇE OLARAK YARGITAYA VEYA AĞIR CEZA MAHKEMESİNE SUNABİLİRSİNİZ.


...........ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO :20........
KARAR NO :20......
SANIK :
TALEP KONUSU: Uyarlama yargılaması yapılarak lehe kanunun uygulanarak durumumun yeniden değerlendirilerek bir karar verilmesidir.
İZAHI:

..../..../.20.. tarihinde yukarıda numarası belirtilen dosyaya konu “karşılıksız çek keşide etme” suçundan adli para cezasına mahkum edildim.

Bu ceza verildikten sonra 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmıştır. Dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7.maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesi gereklidir.

1- Hakkımda açılan dava 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun hükmüne göre açılmıştır. Bu dönemde, TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici 1 inci maddesi, ilk halinde 5 inci maddenin yürürlüğünü 31.12.2006’ya, daha sonra ise 31.12.2008’e ertelemiştir. Bununla ilgili olarak, “diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeden de anlaşıldığı üzere, TCK’nın genel hükümlerine aykırı olan özel ceza kanunlarının ilgili hükümleri, 31.12.2008’e kadar uyarlanmadıkları takdirde, kendiliğinden uygulanamaz hale gelecek, bunların yerine TCK’nın genel hükümleri (1 ilâ 75 inci maddeleri arasındaki Birinci Kitabında yer alan düzenlemeler) uygulanma alanı bulacaktır.

           TCK’nın 5 inci maddesinde bahsedilen ceza içeren özel kanunlara bir örnek teşkil eden 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi karşılıksız çek başlığını taşımaktadır. Böylelikle, bu kanunla bir suç ve ceza yaratılmıştır. Bahsedilen bu suçun ve cezasının TCK’nın genel hükümlerine aykırı olduğu tespit edilirse uygulaması mümkün olmayacak, bunun yerine TCK hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
765 sayılı (mülga) TCK döneminde rastlanan objektif sorumluluk hallerine TCK’da yer verilmemiştir. Objektif sorumluluk, kişinin esas itibariyle ortaya çıkmasında kusuru olmayan bir neticeden ötürü, çoğunlukla nedensellik bağının varlığına dayanarak sorumlu tutulması olarak tarif edilebilir. Diğer bir deyişle, objektif sorumluluk hallerinde, nedensellik bağı bakımından sadece objektif takdirle yetinilmektedir. Bunun anlamı, hareketin iradî olduğunun ve bu hareketin neticeyi meydana getirmeye elverişli ve uygun olduğunun tespit edilmesidir. Bunun ötesinde, kusurluluğun kast veya taksir şeklini alıp almadığı araştırılmamaktadır.

         TCK objektif sorumluluğu kabul etmemektedir. Kusur çeşitleri ise, kast, taksir ve netice sebebiyle ağırlaşmış suçtur. Ceza hukukunda temel kusurluluk şekli kasttır. Diğer bir deyişle, kanunda aksi belirtilmediği sürece suçlar ancak kasten işlenebilmektedir. Bu durum TCK’nın 21 inci maddesinde de, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” denmek suretiyle açıklanmıştır.

          Netice itibariyle, objektif sorumluluğu öngören bir özel kanun, TCK’nın genel hükümlerine aykırılık teşkil edecektir. Karşılıksız çek keşide etme suçu bakımından ise objektif sorumluluk esası benimsenmiştir. Bu hem içtihat hem de doktrinde kabul edilmiştir. Nitekim 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinin gerekçesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Karşılıksız çek keşide etme suçunun failinin hareketi iradî olması gerekmekle birlikte, suçun oluşması için faildeki kastın, hesabında yeterli para bulunmamasını da kapsaması aranmamaktadır. Oysa ki, TCK’nın kusurluluk ile ilgili hükümlerine göre hareket edersek, ortada karşılıksız çek keşide etme suçunun var olduğunu söyleyebilmek için, failin kastının hesapta yeterli para bulunmamasını da kapsadığının ispat edilmesi gereklidir.

       3167 sayılı Kanun’un sistemi tamamıyla TCK’nın genel hükümler kısmında benimsemediği objektif sorumluluğa dayanmaktadır. Hal böyle olunca, 01.01.2009 tarihinden bu yana TCK’nın genel hükümlerine göre hareket etmek gerektiğinden, karşılıksız çek keşide etmek suçundan dolayı bir kimsenin cezalandırılabilmesi için, o kişinin kusur sorumluluğunun olması gereklidir. Eğer kişinin meydana gelen neticeden en azından taksir derecesinde bir sorumluluğu yoksa, kişinin o suçtan dolayı sorumlu tutulamaması gerekir. Netice olarak, TCK’nın genel hükümlerine göre hareket edildiği takdirde, failin kastının hesapta para olmamasını da kapsar nitelikte olduğu hallerde ancak ceza verilebilmesi, aksi durumda, sübjektif sorumluluk gereğince yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmadığının kabulü gerekir.
             Bu ise, CMK’nın 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince hakkımda beraat kararı verilmesini gerektirmektedir.

2- Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın usulüne uygun olarak yeniden duruşmaya çağrılması gereklidir. Aksine yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Anayasada savunma hakkı tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesinde, “hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler” arasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiştir. Kişinin savunma hakkının kısıtlanması Anayasa’ya aykırıdır. Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın sorgusunun yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

3- Yargıtay 10.Ceza Dairesi’nin 2009/15031 E. 2009/19857 K. sayılı kararında
20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde ve 5941 sayılı Kanun’da, 3167 sayılı Kanun’un aksine, 5271 sayılı CMK’nın 195. maddesinde yazılı açıklamanın yer aldığı davetiyenin tebliğ edilerek sanığın yokluğunda hüküm kurulmasının öngörülmemiş olması nedeniyle, sanığın sorgusunun yapılmasından sonra bir karar verilmesinde zorunluluk bulunması gerekmektedir” denilmektedir.

4- Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2010/5764 Esas 2011/235 Karar sayılı içtihatında "suç konusu çekin ibrazı anında çek hesabında bulunan ve muhatap bankanın o tarih itibarıyla ödemekle yükümlü bulunduğu miktarın düşüldükten sonra karşılıksız kalan miktar üzerinden hüküm kurulması Gerekirken, Yasaya aykırı şekilde hüküm kurulması nedeniyle mahkeme kararını bozma sebebi saymıştır. Mahkemenizce tarafıma verilen çek tutarı kadar Adli Para cezasının, çek ibraz tarihinde çek hesabımda bulunan miktar ve bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutar düşülerek yeniden belirlenmesi gerekmektedir.

5- Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2009/12640 Esas 2011/241 Karar sayılı içtihatında" şikayetçinin ibraz eden konumta olup olmadığının, buna bağlı olarak şikayet hakkının bulunup bulunmadığının saptanması sonuca göre sanığın hukuki durumunun saptanması gerekirken mahkumiyet hükmü kurulması gerekçesiyle sanığın temyiz itirazını yerinde görerek kararı bozmuştur. Bu gerekçeyle, şikayetçinin, çeki bankaya ibraz eden ve karşılıksızdır işlemine tabii tutan kişi olup olmadığının ve şikayetçi hakkının bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir.

6- 594l sayılı yasada 3167 sayılı yasaya göre verilen hükümlerin uyarlamasıyla ilgili düzenleme bulunmaması nedeniyle CMK.da.yazılı yasa yollarının uygulanması gerektiği gözetilerek hükmün 5941 sayılı yasaya göre uyarlanması talebi sonucunda verilen kararın mahkeme kararı niteliğinde olması nedeniyle esas hükümle birlikte temyiz davasının konusunu oluşturduğunun dikkate alınması gerekmektedir

NETİCE VE TALEP:

Yukarıda arz olunan nedenlerle:
Uyarlama talebimizin kabulüyle dosyanın yeniden ele alınmasına ve 5941 sayılı Yeni Çek Kanunu’nun yukarıda açıklanan maddelerinin 5237 sayılı TCK 7. ve 5252 sayılı kanunun 9. maddeleri uyarınca lehime olan hükümlerinin uygulanarak, infaz durumumun yeniden değerlendirilip bir karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim. .../../2011

Sanık.......

________________________________________________________________________________

2-5941 SAYILI YENİ ÇEK KANUNU'NA GÖRE MAHKEMECE RED EDİLEN UYARLAMA YARGILAMASI TALEBİNE KARŞI AĞIR CEZA MAHKEMESİNE YAPILACAK İTİRAZ DİLEKÇE ÖRNEĞİ (UYARLAMA YARGILAMA MAHKEME KARARININ TEMYİZE AÇIK OLMASI GEREKTİĞİNİ MUTLAKA BELİRTİN)

.....AĞIR CEZA MAHKEMESİ' NE
SUNULMAK ÜZERE
......ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE

ESAS NO :
KARAR NO :
İTİRAZ EDEN (Sanık) :
KONUSU : Asliye Ceza Mahkemesi’nin …/…/… tarihli, …/… Esas ve …/… Karar sayılı kararının itiraz yoluyla kaldırılması ve düzeltilerek karar verilmesi istemini içerir, itiraz dilekçesinin sunumudur
İZAHI:
..../..../.20.. tarihinde yukarıda numarası belirtilen dosyaya konu “karşılıksız çek keşide etme” suçundan adli para cezasına mahkum edildim.

Bu ceza verildikten sonra 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmıştır. Dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7.maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesi gereklidir.

1- Hakkımda açılan dava 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun hükmüne göre açılmıştır. Bu dönemde, TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici 1 inci maddesi, ilk halinde 5 inci maddenin yürürlüğünü 31.12.2006’ya, daha sonra ise 31.12.2008’e ertelemiştir. Bununla ilgili olarak, “diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeden de anlaşıldığı üzere, TCK’nın genel hükümlerine aykırı olan özel ceza kanunlarının ilgili hükümleri, 31.12.2008’e kadar uyarlanmadıkları takdirde, kendiliğinden uygulanamaz hale gelecek, bunların yerine TCK’nın genel hükümleri (1 ilâ 75 inci maddeleri arasındaki Birinci Kitabında yer alan düzenlemeler) uygulanma alanı bulacaktır.
TCK’nın 5 inci maddesinde bahsedilen ceza içeren özel kanunlara bir örnek teşkil eden 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi karşılıksız çek başlığını taşımaktadır. Böylelikle, bu kanunla bir suç ve ceza yaratılmıştır. Bahsedilen bu suçun ve cezasının TCK’nın genel hükümlerine aykırı olduğu tespit edilirse uygulaması mümkün olmayacak, bunun yerine TCK hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
765 sayılı (mülga) TCK döneminde rastlanan objektif sorumluluk hallerine TCK’da yer verilmemiştir. Objektif sorumluluk, kişinin esas itibariyle ortaya çıkmasında kusuru olmayan bir neticeden ötürü, çoğunlukla nedensellik bağının varlığına dayanarak sorumlu tutulması olarak tarif edilebilir. Diğer bir deyişle, objektif sorumluluk hallerinde, nedensellik bağı bakımından sadece objektif takdirle yetinilmektedir. Bunun anlamı, hareketin iradî olduğunun ve bu hareketin neticeyi meydana getirmeye elverişli ve uygun olduğunun tespit edilmesidir. Bunun ötesinde, kusurluluğun kast veya taksir şeklini alıp almadığı araştırılmamaktadır.
TCK objektif sorumluluğu kabul etmemektedir. Kusur çeşitleri ise, kast, taksir ve netice sebebiyle ağırlaşmış suçtur. Ceza hukukunda temel kusurluluk şekli kasttır. Diğer bir deyişle, kanunda aksi belirtilmediği sürece suçlar ancak kasten işlenebilmektedir. Bu durum TCK’nın 21 inci maddesinde de, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” denmek suretiyle açıklanmıştır.
Netice itibariyle, objektif sorumluluğu öngören bir özel kanun, TCK’nın genel hükümlerine aykırılık teşkil edecektir. Karşılıksız çek keşide etme suçu bakımından ise objektif sorumluluk esası benimsenmiştir. Bu hem içtihat hem de doktrinde kabul edilmiştir. Nitekim 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinin gerekçesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Karşılıksız çek keşide etme suçunun failinin hareketi iradî olması gerekmekle birlikte, suçun oluşması için faildeki kastın, hesabında yeterli para bulunmamasını da kapsaması aranmamaktadır. Oysa ki, TCK’nın kusurluluk ile ilgili hükümlerine göre hareket edersek, ortada karşılıksız çek keşide etme suçunun var olduğunu söyleyebilmek için, failin kastının hesapta yeterli para bulunmamasını da kapsadığının ispat edilmesi gereklidir.
3167 sayılı Kanun’un sistemi tamamıyla TCK’nın genel hükümler kısmında benimsemediği objektif sorumluluğa dayanmaktadır. Hal böyle olunca, 01.01.2009 tarihinden bu yana TCK’nın genel hükümlerine göre hareket etmek gerektiğinden, karşılıksız çek keşide etmek suçundan dolayı bir kimsenin cezalandırılabilmesi için, o kişinin kusur sorumluluğunun olması gereklidir. Eğer kişinin meydana gelen neticeden en azından taksir derecesinde bir sorumluluğu yoksa, kişinin o suçtan dolayı sorumlu tutulamaması gerekir. Netice olarak, TCK’nın genel hükümlerine göre hareket edildiği takdirde, failin kastının hesapta para olmamasını da kapsar nitelikte olduğu hallerde ancak ceza verilebilmesi, aksi durumda, sübjektif sorumluluk gereğince yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmadığının kabulü gerekir. Bu ise, CMK’nın 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince hakkımda beraat kararı verilmesini gerektirmektedir.

2- Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın usulüne uygun olarak yeniden duruşmaya çağrılması gereklidir. Aksine yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Anayasada savunma hakkı tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesinde, “hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler” arasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiştir. Kişinin savunma hakkının kısıtlanması Anayasa’ya aykırıdır. Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın sorgusunun yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

3- Yargıtay 10.Ceza Dairesi’nin 2009/15031 E. 2009/19857 K. sayılı kararında
20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde ve 5941 sayılı Kanun’da, 3167 sayılı Kanun’un aksine, 5271 sayılı CMK’nın 195. maddesinde yazılı açıklamanın yer aldığı davetiyenin tebliğ edilerek sanığın yokluğunda hüküm kurulmasının öngörülmemiş olması nedeniyle, sanığın sorgusunun yapılmasından sonra bir karar verilmesinde zorunluluk bulunması gerekmektedir” denilmektedir.

4- Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2010/5764 Esas 2011/235 Karar sayılı içtihatında "suç konusu çekin ibrazı anında çek hesabında bulunan ve muhatap bankanın o tarih itibarıyla ödemekle yükümlü bulunduğu miktarın düşüldükten sonra karşılıksız kalan miktar üzerinden hüküm kurulması Gerekirken, Yasaya aykırı şekilde hüküm kurulması nedeniyle mahkeme kararını bozma sebebi saymıştır. Mahkemenizce tarafıma verilen çek tutarı kadar Adli Para cezasının, çek ibraz tarihinde çek hesabımda bulunan miktar ve bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutar düşülerek yeniden belirlenmesi gerekmektedir.

5-Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2009/12640 Esas 2011/241 Karar sayılı içtihatında" şikayetçinin ibraz eden konumta olup olmadığının, buna bağlı olarak şikayet hakkının bulunup bulunmadığının saptanması sonuca göre sanığın hukuki durumunun saptanması gerekirken mahkumiyet hükmü kurulması gerekçesiyle sanığın temyiz itirazını yerinde görerek kararı bozmuştur. Bu gerekçeyle, şikayetçinin, çeki bankaya ibraz eden ve karşılıksızdır işlemine tabii tutan kişi olup olmadığının ve şikayetçi hakkının bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir.

6- 594l sayılı yasada 3167 sayılı yasaya göre verilen hükümlerin uyarlamasıyla ilgili düzenleme bulunmaması nedeniyle CMK.da.yazılı yasa yollarının uygulanması gerektiği gözetilerek hükmün 5941 sayılı yasaya göre uyarlanması talebi sonucunda verilen kararın mahkeme kararı niteliğinde olması nedeniyle esas hükümle birlikte temyiz davasının konusunu oluşturduğunun dikkate alınması gerekmektedir

TALEP:
Yukarıda sunulan ve resen tespit edilecek sair nedenlerle dosya içeriğine, Usule, Yasa' ya aykırı anılan Mahkeme kararının itirazen kaldırılmasını ve düzeltilerek karar verilmesini, talep ederiz.
.../.../..
Sanık:......

_____________________________________________________________________________

MAHKEMECE UYARLAMA YARGILAMASI KABUL EDİLEN VE TEMYİZ YOLU AÇIK OLAN KARARLAR İÇİN GENEL YARGITAY TEMYİZ DİLEKÇE ÖRNEĞİ (Temyiz dilekçesi usulen hazırlanmıştır, bazı mahkemeler uyarlamayı red edip temyiz yolu açık olarak karar veriyor, Mahkeme uyarlamayı kabul edip ona göre bir karar verirse ona göre durumu anlatır bir dilekçe vermelisiniz)

YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİNE
Gönderilmek üzere
......... MAHKEMESİNE

DOSYA NO :
TEMYİZ EDEN:

KONU : ...Asliye Ceza Mahkemesinin ……../…. E ve ……/…. K numaralı …./…./….. tarihli kararının temyizen bozulması talebidir

TEMYİZ NEDENLERİ:

..../..../.20.. tarihinde yukarıda numarası belirtilen dosyaya konu “karşılıksız çek keşide etme” suçundan adli para cezasına mahkum edildim.

Bu ceza verildikten sonra 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmıştır. Dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7.maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesi gereklidir.

1- Hakkımda açılan dava 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun hükmüne göre açılmıştır. Bu dönemde, TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici 1 inci maddesi, ilk halinde 5 inci maddenin yürürlüğünü 31.12.2006’ya, daha sonra ise 31.12.2008’e ertelemiştir. Bununla ilgili olarak, “diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeden de anlaşıldığı üzere, TCK’nın genel hükümlerine aykırı olan özel ceza kanunlarının ilgili hükümleri, 31.12.2008’e kadar uyarlanmadıkları takdirde, kendiliğinden uygulanamaz hale gelecek, bunların yerine TCK’nın genel hükümleri (1 ilâ 75 inci maddeleri arasındaki Birinci Kitabında yer alan düzenlemeler) uygulanma alanı bulacaktır.
TCK’nın 5 inci maddesinde bahsedilen ceza içeren özel kanunlara bir örnek teşkil eden 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi karşılıksız çek başlığını taşımaktadır. Böylelikle, bu kanunla bir suç ve ceza yaratılmıştır. Bahsedilen bu suçun ve cezasının TCK’nın genel hükümlerine aykırı olduğu tespit edilirse uygulaması mümkün olmayacak, bunun yerine TCK hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
765 sayılı (mülga) TCK döneminde rastlanan objektif sorumluluk hallerine TCK’da yer verilmemiştir. Objektif sorumluluk, kişinin esas itibariyle ortaya çıkmasında kusuru olmayan bir neticeden ötürü, çoğunlukla nedensellik bağının varlığına dayanarak sorumlu tutulması olarak tarif edilebilir. Diğer bir deyişle, objektif sorumluluk hallerinde, nedensellik bağı bakımından sadece objektif takdirle yetinilmektedir. Bunun anlamı, hareketin iradî olduğunun ve bu hareketin neticeyi meydana getirmeye elverişli ve uygun olduğunun tespit edilmesidir. Bunun ötesinde, kusurluluğun kast veya taksir şeklini alıp almadığı araştırılmamaktadır.
TCK objektif sorumluluğu kabul etmemektedir. Kusur çeşitleri ise, kast, taksir ve netice sebebiyle ağırlaşmış suçtur. Ceza hukukunda temel kusurluluk şekli kasttır. Diğer bir deyişle, kanunda aksi belirtilmediği sürece suçlar ancak kasten işlenebilmektedir. Bu durum TCK’nın 21 inci maddesinde de, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” denmek suretiyle açıklanmıştır.
Netice itibariyle, objektif sorumluluğu öngören bir özel kanun, TCK’nın genel hükümlerine aykırılık teşkil edecektir. Karşılıksız çek keşide etme suçu bakımından ise objektif sorumluluk esası benimsenmiştir. Bu hem içtihat hem de doktrinde kabul edilmiştir. Nitekim 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinin gerekçesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Karşılıksız çek keşide etme suçunun failinin hareketi iradî olması gerekmekle birlikte, suçun oluşması için faildeki kastın, hesabında yeterli para bulunmamasını da kapsaması aranmamaktadır. Oysa ki, TCK’nın kusurluluk ile ilgili hükümlerine göre hareket edersek, ortada karşılıksız çek keşide etme suçunun var olduğunu söyleyebilmek için, failin kastının hesapta yeterli para bulunmamasını da kapsadığının ispat edilmesi gereklidir.
3167 sayılı Kanun’un sistemi tamamıyla TCK’nın genel hükümler kısmında benimsemediği objektif sorumluluğa dayanmaktadır. Hal böyle olunca, 01.01.2009 tarihinden bu yana TCK’nın genel hükümlerine göre hareket etmek gerektiğinden, karşılıksız çek keşide etmek suçundan dolayı bir kimsenin cezalandırılabilmesi için, o kişinin kusur sorumluluğunun olması gereklidir. Eğer kişinin meydana gelen neticeden en azından taksir derecesinde bir sorumluluğu yoksa, kişinin o suçtan dolayı sorumlu tutulamaması gerekir. Netice olarak, TCK’nın genel hükümlerine göre hareket edildiği takdirde, failin kastının hesapta para olmamasını da kapsar nitelikte olduğu hallerde ancak ceza verilebilmesi, aksi durumda, sübjektif sorumluluk gereğince yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmadığının kabulü gerekir. Bu ise, CMK’nın 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince hakkımda beraat kararı verilmesini gerektirmektedir.

2- Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın usulüne uygun olarak yeniden duruşmaya çağrılması gereklidir. Aksine yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Anayasada savunma hakkı tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesinde, “hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler” arasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiştir. Kişinin savunma hakkının kısıtlanması Anayasa’ya aykırıdır. Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın sorgusunun yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

3- Yargıtay 10.Ceza Dairesi’nin 2009/15031 E. 2009/19857 K. sayılı kararında
20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde ve 5941 sayılı Kanun’da, 3167 sayılı Kanun’un aksine, 5271 sayılı CMK’nın 195. maddesinde yazılı açıklamanın yer aldığı davetiyenin tebliğ edilerek sanığın yokluğunda hüküm kurulmasının öngörülmemiş olması nedeniyle, sanığın sorgusunun yapılmasından sonra bir karar verilmesinde zorunluluk bulunması gerekmektedir” denilmektedir.

4- Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2010/5764 Esas 2011/235 Karar sayılı içtihatında "suç konusu çekin ibrazı anında çek hesabında bulunan ve muhatap bankanın o tarih itibarıyla ödemekle yükümlü bulunduğu miktarın düşüldükten sonra karşılıksız kalan miktar üzerinden hüküm kurulması Gerekirken, Yasaya aykırı şekilde hüküm kurulması nedeniyle mahkeme kararını bozma sebebi saymıştır. Mahkemenizce tarafıma verilen çek tutarı kadar Adli Para cezasının, çek ibraz tarihinde çek hesabımda bulunan miktar ve bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutar düşülerek yeniden belirlenmesi gerekmektedir.

5- Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2009/12640 Esas 2011/241 Karar sayılı içtihatında" şikayetçinin ibraz eden konumta olup olmadığının, buna bağlı olarak şikayet hakkının bulunup bulunmadığının saptanması sonuca göre sanığın hukuki durumunun saptanması gerekirken mahkumiyet hükmü kurulması gerekçesiyle sanığın temyiz itirazını yerinde görerek kararı bozmuştur. Bu gerekçeyle, şikayetçinin, çeki bankaya ibraz eden ve karşılıksızdır işlemine tabii tutan kişi olup olmadığının ve şikayetçi hakkının bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir.

SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin verdiği kararın TEMYİZEN BOZULMASINA karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim. …/…/…

Temyiz Eden.......

____________________________________________________________________________


4-TAAHHÜDE UYULMADIĞI İÇİN İNFAZIN DEVAMINA KARARI VEREN MAHKEME KARARI SİZE TEBLİĞ EDİLECEK VE VARSA BİLGİ BELGE 7 GÜN İÇİNDE MAHKEMEYE MÜRAACAT AKSİ DURUMDA KARARIN KESİNLEŞECEĞİ YAZAN TEBLİGAT GELECEK BU DURUMDA İTİRAZ DİLEKÇESİDİR.

NÖBETÇİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ' NE GÖNDERİLMEK ÜZERE
... ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE
ESAS NO :
KARAR NO :
İTİRAZ EDEN (Sanık) :
VEKİLLERİ :
KONUSU : Mahkeme kararının itiraz yoluyla kaldırılması ve düzeltilerek karar verilmesi istemini içerir, itiraz dilekçesinin sunumudur.
İTİRAZ NEDENLERİ:
Yürürlüğe giren 5941 sayılı yasanın geçici 2. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca ödeme taahhüdünü içerir dilekçe vermiş ve mahkemece infazın durdurulmasına karar verilmiştir. Ödeme taahhüdüne uyulmadığından bahisle .../.../ 2011 tarihinde tekrar şikayet konusu olunmuş ve mahkemece ... Esas sayılı kararla infazın devamına karar verilmiştir.

5941 sayılı çek kanunu GEÇİCİ MADDE 2 – (1) 3167 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde tanımlanan suçtan dolayı, 1/11/2009 tarihi itibarıyla, haklarında soruşturma veya kovuşturma başlatılmış ya da kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olan kişilerin;
a) Şikâyetçi ile belirledikleri miktarın belirli vadelerde ödenmesi hususunda anlaşmaya varmaları ve anlaşmanın bir nüshasının şikâyetçi veya yasal temsilcisi tarafından Cumhuriyet başsavcılığına veya mahkemeye verilmesi hâlinde, anlaşmada öngörülen süre kadar soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir. Anlaşmaya varılmış olması, şikâyetçi bakımından şikâyetin geri alınması sonucunu doğurmaz.

b) Bu Kanunun 6 ncı maddesi hükmüne göre ödenmesi gereken miktarı belirli vadelerde ödeyeceğini taahhüt etmesi ve taahhütnamenin, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından Cumhuriyet başsavcılığına veya mahkemeye verilmesi hâlinde, anlaşma aranmaksızın, taahhütnamede belirtilen süre kadar, soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir. Bu durumda, ödeme süresi, taahhütnamenin yapıldığı tarihten itibaren iki yılı geçemez. Taahhütnamede yer alacak birinci yıl taksidi, borcun üçte birinden az olamaz. Taahhütnamenin bir örneği alacaklıya gönderilir.

GEÇİCİ MADDE 2-(1)b- Kanun madde metninde infazın iki sene olarak durdulacağı çok açıktır Taahhütnamede yer alacak birinci yıl taksidi, borcun üçte birinden az olamaz ifadesi TBMM Genel kurulunda sonradan madde metnine eklenmiş, fakat bu miktarın ödenmemesi durumunda infazın kaldığı yerden başlayacağı konusunda her hangi ifade yoktur.

Kanun maddesinde "ödenmesi gereken miktarı belirli vadelerde ödeyeceğini taahhüt etmesi" şartı 5941 sayılı Çek Kanunu'nun geçici 2(a) Maddesinde yer alan " Şikâyetçi ile belirledikleri miktarın belirli vadelerde ödenmesi hususunda anlaşmaya varmaları ve anlaşmanın bir nüshasının şikâyetçi veya yasal temsilcisi tarafından Cumhuriyet başsavcılığına veya mahkemeye verilmesi hâlinde" yer alan geçici madde (a)fıkrasına atıf yaptığı ve buradaki belirli vadelere uyulmaması halindeki yaptırım olduğu çok açıktır.

Geçici 2(b) maddesi hükmünce verilen taahhütlerin "Alacaklıyla anlaşma aranmaksızın" şartı koştuğu ve "Taahhüde uyulmadığının tespiti halinde infaz/dava kaldığı yerden devam eder hükmünün "taahhütnamede belirtilen sürenin bitimi" olduğu ve bununda iki yıl olarak düzenlediği çok açıktır.

Mahkeme ek kararı kanuna ve yorum ilkelerine açık aykırılık taşımaktadır. Yargısal yorum yetkisinin sınırları, yasa maddesinin lafız ve ruhunun çizdiği çerçevenin dışında, “başka bir şeyin” uygulanması biçiminde tezahür edemez. Bu zorunluluk ve ödev, bariz surette ihlal edilmiştir.
Yasa maddeleri ve tanımları karşısında tek geçerli ve “yasaya uygun” yorum ve uygulama bu iken, pozitif hukuk metinlerinin yorum ve tatbikinde açık hataya düşülerek tesisi edilen Ek Kararın itirazımız vechile düzeltilmesini veya kaldırılmasına karar verilmesini talep etmek zarureti hasıl olmuştur.

SONUÇ :
Yukarıda sunulan ve resen tespit edilecek sair nedenlerle dosya içeriğine, Usule, Yasa' ya aykırı anılan Mahkeme kararının itirazen kaldırılmasını ve düzeltilerek karar verilmesini talep ederiz. .../.../..
-------------------------------------------------------------------------------------------------------


YASA YOLU BOZMA İÇİN ADALET BAKANLIĞINA GÖNDERİLMESİ ÖRNEK DİLEKÇE (BAŞSAVCILIĞA VERİLECEK)

...... CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

DOSYA NO :
İTİRAZ EDEN
VEKİLİ:
DAVACI:
K.H.
SUÇ:Karşılıksız çek keşide etme
EK KARAR TARİHİ:..
TALEP KONUSU
:Sayın Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararının kaldırılması için uyarlama talebi sonucunda verilen karar temyize tabi bulunduğundan dosyanın kanun yararına bozma amaçlı Adalet bakanlığı'na gönderilmesine karar verilmesi talebidir.

İZAHI :Müvekkil, yukarıda numarası belirtilen dosyaya konu “karşılıksız çek keşide etme” suçundan adli para cezasına mahkum edilmiştir. Bu ceza verildikten sonra 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmıştır. Dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7.maddeleri de gözetilerek, müvekkilin hukuksal durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesi gerektiği için tarafımızca tekrar uyarlama talebiyle sayın . Asliye Ceza Mahkemesi’ne başvurulmuştur. Ancak sayın Mahkeme uyarlama talebimizi reddetmiş ve temyiz yolu açık olarak karar vermesi gerekirken itiraz yolunun açık olduğunu kararında belirtmiştir. Yapılan itiraz başvurumuz ise .. Ağır Ceza Mahkemesince red edilmiştir.

1.Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın usulüne uygun olarak yeniden duruşmaya çağrılması gereklidir. Aksine yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesinde, “hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler” arasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiştir. Kişinin savunma hakkının kısıtlanması Anayasa’ya aykırı olup 5941 sayılı Çek Kanunu’na göre sanığın sorgusunun yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır. Nitekim Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin 2007/10866 E. 2008/1498 K. Sayılı kararında ’’5252 sayılı kanunun 9/3. maddesine göre, önceki yasa ile sonraki yasanın tüm hükümlerinin somut olaya uygulamasının ayrı ayrı yapılması ve oluşacak sonuca göre lehe yasanın belirlenmesi gerekir’’ denilmektedir.

2,5941 sayılı Çek Kanunu ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, sanığın hukuksal durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde ve sanığın yokluğunda hüküm kurulmasının öngörülmemiş olması nedeniyle, sanığın sorgusunun yapılmasından sonra bir karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

3,Hangi kararların hangi yasa yoluna tabi olduğunun CMK’da ve özel kanunlarda tespit edildiği, CMK’nın 267/1 maddesi gereğince hakim kararı ile kanunun gösterdiği hallerde mahkeme kararları aleyhine karşı itiraz yoluna gidilebileceği, bir cezanın infazı sırasında infaz hukuku ile ilgili kararlarında itiraz yasa yoluna tabidir.

5941 sayılı yasada 3167 sayılı yasaya göre verilen hükümlerin uyarlanmasıyla ilgili düzenleme bulunmaması nedeniyle bu tür talepler nedeniyle yapılacak başvurular için genel kanun olan CMK’da yazılı yasa yollarının uygulanması gerektiği, bu nedenle hükmün 5941 sayılı yasaya göre uyarlanması talebi sonucunda verilen kararın, infaza ilişkin olmaması ve mahkeme kararı niteliğinde olması nedeniyle itiraz yasa yolu ile denetlenemez. Kovuşturma sırasındaki usul kurallarına aykırılık esas hükümle birlikte temyiz davasının konusunu oluşturur. Bu nedenle sayın Asliye Ceza Mahkemesinin kararı hatalı olup kaldırılması gereklidir. Ayrıca sayın Mahkeme temyiz yolu değil itiraz yolu açık olarak karar verdiği için tarafımızca sayın Mahkemenize müracaat edilmiştir. Ancak hatalı yasa yolu başvurusunun başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağı kuralı nazara alınarak bu başvurumuzun kanun yararına bozma amaçlı Adalet Bakanlığına gönderilip değerlendirilmesini talep etmekteyiz.

NETİCE VE TALEP :Yukarıda arz olunan nedenlerle:

Hatalı yasa yolu başvurusunun başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağı kuralı nazara alınarak Mahkeme kararının kanun yararına bozma Talebi ile Adalet Bakanlığına gönderilmesini saygıyla, bilvekale arz ve talep ederim.

Asıl Makamlara Başvuracağız

Arkadaşlar,Bardağın DOLU tarafına bakarak hareket etmeliyiz, edeceğiz…

Üstelik bardağın yarıdan fazlası da DOLU haldedir…

Bardağın boş kalan kısmını ise damla damla da olsa TAMAMEN DOLDURACAĞIZ…

Bugüne kadar yaptıklarımız da, elde ettiklerimiz de ASLA AZ ŞEYLER DEĞİLDİR…

Bir kere karanlıkta, ıssız kaldığımız, kazaya uğradığımız yerde YALNIZ ve TEK BAŞINA DEĞİLİZ… Kimseye derdimizi anlatamaz ve üstüne bir de HAPİSLERE muhatap olduğumuz YALNIZ ve KİMSESİZ günler geride kaldı…

BİRLİKTEYİZ…



Sonra, asıl önemli olan;

ZİHİNLERE, VİCDANLARA YERLEŞTİK…



Şimdi NETİCEYE, ZAFERE ULAŞMAK DURUMUNDAYIZ…

Elbette ki kolay olmuyor, olmayacak AMA MUTLAKA OLACAK…



Bunun için son ANKARA EYLEMİMİZDEN sonra artık ASIL KAPILARA, ASIL MAKAMLARA YOĞUNLAŞACAĞIZ, BAŞVURACAĞIZ…



Nasıl mı?



Cumhurbaşkanı : Sayın Abdullah GÜL
Başbakan : Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Ekonomi Bakanı : Sayın Ali BABACAN
Adalet Bakanı : Sayın Sadullah ERGİN
Sanayi Bakanı : Sayın Zafer ÇAĞLAYAN


Bu beş makama bugünden itibaren;

RANDEVU TALEBİNDE BULUNACAĞIZ…



Yöntem;

Aşağıda yazılı makamların ÖZEL KALEM MÜDÜRLERİNİN isim ve makam telefonlarını BU SİTEYİ İZLEYEN HER ARKADAŞIMIZ (mesaj yazan, yazmayan, eylemlerde gözüken, gözükmeyen herkes) MUTLAKA ve MUTLAKA arayacağız…



Düşünün ki her makama bir gün, üç gün, beş gün içinde gelen telefon sayısını günde 200-300 hatta daha fazla telefon neden olmasın… Hatta DAHA FAZLASI…

Video haberimize 140 bin tıklama yapan bir GÜCÜMÜZ VAR BİZİM



İşte bu şekilde yapacağımız YOĞUN TELEFON MÜRACAATI mutlaka ve mutlaka “MAKAMA” iletilecektir…



Ve asıl önemlisi; RANDEVU TALEBİ için açtığımız telefonlar kadar RANDEVU TALEBİMİZİN NE OLDUĞUNU TAKİP EDEN sonraki telefonlarımız olacaktır…



Arkadaşlar,

Telefon açarken hangi üslup ve tutum içinde olacağımız da önem arz ediyor… Bu konuda “müşterek bir üslup ve tavır” sergilemeliyiz… Çünkü bu BİREYSEL bir konu değil, HEPİMİZİN ORTAK KONUSU…



Telefon açtığımızda üslup olarak;

Öncelikle bu makamların iş ve ziyaretçi yoğunluğunu biliyoruz, bu itibarla KİMLİĞİMİZE YARAŞIR BİR NEZAKET ve FAKAT KARARLILIK içinde muhatabımızla POZİTİF BİR GÖRÜŞME YAPMAYA GAYRET EDİYORUZ…



Konuşmamızda ise FAZLA DETAYLANDIRMADAN şu hususları belirtmeliyiz…

• Biz (ben ….) ADLİ PARA CEZASI NEDENİYLE HAPİS TEHDİTİ ALTINDA OLAN Bilhassa KRİZ MAĞDURU BİNLERCE “ESNAFIZ, TÜCCARIZ, YÖNETİCİYİZ, İŞADAMLARIYIZ”

• “ÇEK MAĞDURLARI ADINA BİR HEYET OLARAK SORUNUMUZU ve TALEBİMİZİ İLETMEK ÜZERE Sayın ………. DAN RANDEVU TALEBİNDE BULUNUYORUZ…

• İSMİM TELEFONUM BUDUR, RANDEVU TALEBİMİZİ LÜTFEN İLETMENİZİ VE NETİCESİNİ BİLDİRMENİZİ RİCA EDİYORUZ…

• SİZDEN HABER BEKLEYECEĞİZ…

• VERİLECEK RANDEVUDAN TÜM ARAYAN ARKADAŞLARIMIZ ANINDA HABERDAR OLACAKTIR…



Cumhurbaşkanlığı Makam: 0(312) 4701520



Başbakanlık Makam : 0(312) 4137360



Sadullah ERGİN Makam : 0(312)4194670 - (312)4194669



Ali Babacan Makam: 0(312)2047400



Zafer Çağlayan Makam: 0(312)2046000



Anayasa Mahkemesi Makam: 0(312) 4637313





Arkadaşlar,

Bu ÇALIŞMA hakkında olumsuz mesaj yazan olursa da dikkate almayalım…

Zira İŞ YAPMAYA değil ELEŞTİRMEYE meyilli olanlar da olacaktır…

Hem bu GAYRETİN bir maliyeti yok, hele ZARARI HİÇ YOK…

Ancak ANAYASAL MEDENİ ve GAYET DOĞAL BİR HAKKIMIZI KULLANIYORUZ…

KAPIYI ZORLUYORUZ…

DIŞARIDAYIZ VE OLDUKÇA KALABALIĞIZ,

VE ÇOK HAKLIYIZ…



KISACA;

İCRAAT VAR!

İCRAAT VARSA HAMASET TE VAR…

İCRAAT YAPMAYANLARIN HAMASETİNE İHTİYACIMIZ YOK…



SON: ARAYAN HER ARKADIMIZ SİTEYE İSMİYLE BUNU YAZACAK…

HAYDİ ARKADAŞLAR

DERT BİZİM

MÜCADELE BİZİM..

Çek Cezalarında Son Durum

Geçtiğimiz Haftalarda TBMM ziyaretinde bulunuldu, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile kısa bir görüşme yapıldı, Anayasa Mahkemesinden randevu talep edildi ve arkadaşlarımız Anayasa Mahkemesine gittiler, Abdi İpekçi Parkında Anayasa Mahkemesine hitaben imzaya açtığımız dilekçeleri teslim ettiler ve Çek Kanunu'na bakan rapörtörde dahil olmak üzere tetkik hakimleriyle görüşme yaptılar.

Son günlerde çek yasası ile ilgili konuya vakıf ve etkili kişiler ilede görüşmeler yapıldı.

Çek cezalarında son durum ve yapmamız gerekenler aşağı yukarı bellidir.

1-Çek cezalarında iyileştirme yapılması için Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan ve bağlı kuruluşlarınca bir çalışma yapılmaktadır, düzenleme biter bitmez TBMM'ne gelecek, Arkadaşlarımız Sadullah Ergin ile yaptıkları görüşmede, bakan kendilerine "önümüzdeki günlerde meclise gelecek bir yasal düzenlemeden" bahsetmiştir, ve yine bir diğer bakan Çek yasasıyla ilgili bir düzenleme yapılması talimatının Başbakan tarafından, Ali Babacan'a verildiğini söylemiştir.



2-Anayasa Mahkemesinde yapılan görüşmede ise 5941 sayılı çek kanunu'na ilişkin kararın hazır olduğunu ve şekillendiğini sadece yüksek mahkemenin toplantı yapmasının beklendiği ifade edilmiştir. kararın ne yönde olduğu konusunda bilgi vermemekle birlikte iyi olduğu konusunu ima ile hissettirmişlerdir.

3-Önümüzdeki günlerde ise bizzat Ak Parti milletvekilleri tarafından çek cezaları ve yaşanan sıkıntılar nedeniyle bazı önergeler verilebilir bu konuda bazı etkin Ak Partili milletvekillerin çalışmaları var.

4-İşbirliği amacıyla komite kurulması konusunda fikir birliğimiz var bu yönde arkadaşlarımız çalışıyor toplantı yapıyorlar.

5-Bu arada taahhüt süresi dolmuş ve dolacak arkadaşlarımız mutlaka uyarlama yargılamalarını vermeliler, dilekçe örnekleri sitede var, uyarlama dilekçeleri red edilirse bu karara mutlaka itiraz etmeliler ve itirazlarda mutlaka yeni yasada uyarlama yargılamalarının itirazının ne şekilde olduğu belirtilmediğinden CMK hükümlerine göre mahkeme kararlarının temyize tabi olması gerektiği belirtilmelidir.

6-Yargıtaya ilişkin mektup ve fax işlemlerini yapmalıyız, fakat en son içtihattanda anlaşılacağı üzere yeni çek yasasındaki uygulamalar ve çelişkileri Yargıtay yerel mahkemelerinin üzerine atmakta ve yerel mahkemelerdeki genel temayyül ve uygulamalar ışığında bir içtihat vereceğidir, Yargıtay topu yerel mahkemelere atmaktadır ve uzun bir süre açıklayıcı bir içtihat çıkarması zor gibi, en son vadesinden önce yazılmış çekle ilgili içtihatı gördük, değerlendirmeyi yerel mahkemeye bırakmış, yargıtay konusundaki tespitler benim şahsi görüşümdür, Sonuç itibariyle Yargıtayı'da boş bırakmamak gerekir.

Bu aşamada Ali Babacan boş bırakmayacağımız isim haline geldi yoğun bir şekilde arayıp randevu talep etmeliyiz.

Sadullah Ergin yoğun bir şekilde aranmalı.

Anayasa mahkemesi'ne yapılacak bir telkin (seçim sonrası karar alınması) kararın açıklanmasını geciktirebilir, yoğun bir şekilde aramalıyız

Yargıtaya mektupları göndermeye devam ediyoruz.


Ali Babacan Makam: 0(312)2047400Burada Başka bir birime yönlendirme oluyor, fakat biz makamı aramalıyız rahatsız olsunlar.



Sadullah ERGİN Makam : 0(312)4194670 - (312)4194669


Anayasa Mahkemesi Makam: 0(312) 4637313


ALİ BABACAN, SADULLAH ERGİN, ANAYASA MAHKEMESİ, YARGITAY


Sadece Yargıtaya yoğunlaşmak ve oradan bir karar beklemek hatadır, benim düşüncem bu, sadece Yargıtay diye bir hedef gösterip vebal taşıyamayız, bu yazımada bir önceki yazımızda olduğu gibi tepki koyan eleştiri yapan mutlaka olacak, fakat sitede hakaretlere varan yazılar yazıp kendilerini kanıtlamaya çalışmaları yerine telefonum herkeste var arayıp ne söyleyeceklerse bana söylesinler ne şekilde ararlarsa o şekildede cevap alacaklarından emin olsunlar, ve siteyi tartışmaya sokup hedeften şaşırtmasınlar.

Saygılar

MHP'nin karşılıksız çeklerle ilgili araştırma önergesi

TBMM Genel Kurulunda, karşılıksız çek ile ilgili araştırma önergesinin görüşülmesine ilişkin önerisi kabul edilmedi.

MHP Grubu adına söz alan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, önergelerinin, karşılıksız çek nedeniyle mağdur olan borçlu ve alacaklıları kapsadığını ifade etti, mağduriyeti gidermek için daha önce de önerge verdiklerini, ancak AK Parti'nin bunu reddettiğini belirten Serdaroğlu, şimdi borçlunun da, alacaklının da daha fazla mağdur olduğunu söyledi.



Karşılıksız çeklerle ilgili uygulanan yanlış politikanın zincirleme olarak ekonomiye zarar verdiğini ifade eden Serdaroğlu, 'Çeki karşılıksız çıkanların affedilmesini istemiyoruz. Ekonomik zorluklar nedeniyle taahhütlerini yerine getiremeyenlerle alacaklı olanların mağduriyetlerinin giderilmesi için çıkış yolu bulmaya çalışıyoruz' dedi. Serdaroğlu, Genel Kurulda görüşülecek 'torba tasarıda', karşılıksız çeklere ilişkin bir düzenleme yapılabileceğini dile getirdi.



AK Parti Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan, çekin güvenli bir ödeme aracı olduğunu, ancak Türkiye'de çekin yalnızca ödeme aracı olarak değil, aynı zamanda kredi aracı olarak da kullanılmaya başlandığını ifade etti. Erdoğan, çekin vadeli kullanımının da yaygınlaştığını, oysa çekte vade olamayacağını söyledi.

Geçen yıl Mecliste, Çek Kanunu ile ilgili yeni bir düzenleme yapıldığını anımsatan Erdoğan, bu yasa ile karşılıksız çekle ilgili mağduriyetin giderilmesi için 2 yıl gibi bir süre öngörüldüğünü belirtti. Erdoğan, bu süre bile dolmadan araştırma komisyonu kurulması talebini yersiz bulduklarını bildirdi.



CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ise 'AKP grubuna göre ne yerlidir, ne yersizdir, anlamadım. AKP grubuna göre uygun olan şey, kendi yandaşlarına yönelik yasaları düzenlemektir' dedi. AK Parti'nin, karşılıksız çekle ilgili sorunu çözülmüş gibi gösterdiğini, ancak bunun doğru olmadığını ifade eden Öztürk, karşılıksız çekten dolayı özgürlüğünden mahrum bırakılan insanların borçlarını ödeyemediklerini, bu durumda ekonominin de bir kazancının olmadığını söyledi.

AB ülkelerinde, Amerika'da, karşılıksız çek keşide etmenin bir suç olmadığını belirten Öztürk, 'Orada ekonomi allak bullak mı oluyor? Bir yandan oranın hukukuna özeneceksiniz, bir yandan o ülkelerdeki hukuku uygulamayacaksınız' diye konuştu.



AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, karşılıksız çek davalarının AK Parti iktidarı döneminde arttığına ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Karşılıksız çek davalarındaki artışın, AK Parti iktidarında, önceki yıllara göre daha az olduğu belirten Tunç, '2001 krizinde karşılıksız çek davaları yağmur gibi yağıyordu' dedi.

Yapılan oylamada MHP'nin grup önerisi kabul edilmedi.