Anayasa Mahkemesi Taahhüdü İhlal Bireysel Başvuru

Taahhüt mağdurları, taahhüdü ihlal anayasaya aykırılık, icra dairesi, icra mahkemeleriANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Başvurucu : Erdinç ENGİN
Vekili : Av. Lütfi GÜRALP

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, taahhüdü ihlal eylemi nedeniyle mahkeme tarafından hakkında üç aya kadar hapsen tazyikine karar verildiğini, oysa aynı icra dosyasında yer alan ve kendisiyle aynı durumda olan bazı kişilere ceza verilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ve sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilememesinden dolayı özgürlüğü kısıtlama yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/11/2012 tarihinde İzmir 6. İcra Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, borcunu ödememesi sebebiyle Uzunköprü İcra Müdürlüğünün E.2004/2077 sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmıştır.
6. Başvurucu, borcunu taksitler hâlinde ödeyeceğine dair taahhütte bulunmuş, taahhüdün yerine getirilmemesi hâlinde karşılaşacağı hukuki ve cezai sonuçlar kendisine ihtar edilmiş ve başvurucunun imzası alınmıştır.
7. Başvurucu, 30/7/2009 tarihinde ödemeyi taahhüt ettiği taksidi ödememiş, bunun üzerine Uzunköprü İcra Ceza Mahkemesince taahhüdün ihlal edildiği gerekçesiyle üç aya kadar hapsen tazyikine karar verilmiştir.
8. Başvurucunun, bu karara karşı süresinde itiraz etmesi üzerine Uzunköprü Asliye Ceza Mahkemesi, 19/9/2011 tarih ve 2011/224 değişik iş sayılı kararı ile borçlunun ödeme gücünün olup olmadığı hususunun araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hapsen tazyik kararını kaldırmıştır.
9. Uzunköprü İcra Ceza Mahkemesi, borçlunun ödeme gücünün olup olmadığı hususunu araştırmış, ödeme gücü olmasına rağmen borcun ödenmediği sonucuna varılarak 27/4/2012 tarih ve E.2011/324, K.2012/129 sayılı kararı ile başvurucu hakkında yine üç aya kadar hapsen tazyikine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, bu karara da süresinde itiraz etmiştir. Uzunköprü Asliye Ceza Mahkemesi, 1/10/2012 tarih ve 2012/278 değişik iş sayılı kararı ile anılan kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiş ve ret kararı aynı tarihte kesinleşmiştir.

B. İlgili Hukuk
11. 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 31/5/2005 tarih ve 5358 sayılı Kanun ile değiştirilen “Borçlunun ödeme şartını ihlali hâlinde ceza” kenar başlıklı 340. maddesi birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. … ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.”

12. 2004 sayılı Kanun’un “İtiraz” kenar başlıklı 353. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. … İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 12/2/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/11/2012 tarih ve 2012/695 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, taksitler hâlinde ödeme taahhüdünde bulunduğu icra takibine konu borcunu, ödeme gücünün bulunmaması nedeniyle ödeyemediğini, taahhüt konusu bu borç sebebiyle mahkeme tarafından özgürlüğünün kısıtlandığını, aynı dosyada yargılanan ve kendisiyle aynı durumda olan bazı kişilere ceza verilmediğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesindeki adil yargılanma hakkı ile 38. madde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ne ek 4 No.lu Protokol’de tanımlanan sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilememesinden dolayı özgürlüğü kısıtlama yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme
15. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurunun iki ayrı ihlal iddiasına dayandırıldığı görülmektedir. Bunlardan ilki adil yargılanma hakkı, ikincisi ise sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilememesinden dolayı özgürlüğü kısıtlama yasağının ihlalidir. Başvurucu her ne kadar aynı icra takibinin borçlusu diğer kişilere bir yaptırıma hükmedilmeyip kendisine ceza verilmesinin eşitlik ilkesinin ihlalini oluşturduğunu ileri sürmüş ise de iddianın özü, söz konusu kararın adil olmadığı hususudur. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bu yöndeki iddiaları Mahkemece, adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Dolayısıyla iddiaların iki ayrı başlık altında incelenmesi gerekmektedir.

1. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
16. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
17. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
18. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
19. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların değerlendirmeye tâbi tutulamayacağı, 48. maddenin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
22. Bu kapsamda, ilke olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ya da açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru kapsamında ele alınamaz. Bu durumda, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir şekilde keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.
23. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından, ilk derece mahkemesince kendisine tazyik hapsi verilmesine rağmen aynı dosyada yargılanan ve kendisiyle aynı durumda olduğunu iddia ettiği bazı kişilere cezaya hükmedilmemesinin anayasal haklarının ihlaline yol açtığı belirtilmektedir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkindir.
24. Açıklanan nedenlerle, başvurunun kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Sözleşmeden Doğan Bir Yükümlülüğün Yerine Getirilememesinden Dolayı Özgürlüğü Kısıtlama Yasağının İhlali İddiası
25. Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.”
26. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Mahkemenin yetkisi bakımından ihlal edildiği ileri sürülen hakkın, Anayasa’da güvence altına alınan haklardan olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alan bir hak olması da gerekmektedir.
28. 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesinde icra dairesinde kararlaştırılan ödeme şartının borçlu tarafından ihlali düzenlenmektedir. Maddede yaptırıma bağlanan sözleşmeye dayalı bir borcun ödenmemesi olmayıp, borçlunun haczedilen malının satışının taksitle ödeme teklif ve taahhüdü gerçekleşene kadar ertelenmesine ilişkin, resmî makamlar huzurunda verilen taahhüdün makbul bir sebep olmaksızın yerine getirilmemesidir. Burada korunan hukuki yarar, kişilerce devlet kurumlarına verilen sözlerin tutulması ve kamu otoritesine olan itimadın sarsılmamasıdır. (Anayasa Mahkemesinin 21/11/2002 tarih ve E.2000/415, K.2002/166 sayılı kararı).
29. Açıklanan nedenlerle, taahhüdü ihlal eylemlerinin konusunun sözleşmeden kaynaklanmaması sebebiyle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM
A. Başvurunun,
1. Adil yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksunluk”,
2. Sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamama yasağının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksunluk”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
12/2/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

1 yorum:

  1. Polatbaysal6715 Mart 2013 20:53

    evet arkadaşlar eşim tahliye olmuş hiç durmayın gidin sizde gidin

    YanıtlaSil