Ağır Ceza Mahkemesine itiraz dilekçesi

3167 sayılı çek kanun'una göre hükme bağlanmış ve kesinleşmiş 5941 sayılı yeni çek yasası'na göre uyarlama yargılaması için Asliye Ceza Mahkemelerine Sunulan fakat uyarlama yargılaması red edilen mahkeme kararlarına karşı Ağır Ceza Mahkemesine yapılacak itiraz dilekçesidir.

.....AĞIR CEZA MAHKEMESİ' NE
SUNULMAK ÜZERE
......ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE
(ŞEHİR)
ESAS NO :
KARAR NO :
İTİRAZ EDEN (Sanık) :
KONUSU : Asliye Ceza Mahkemesi’nin …/…/… tarihli, …/… Esas ve …/… Karar sayılı kararının itiraz yoluyla kaldırılması ve düzeltilerek karar verilmesi istemini içerir, itiraz dilekçesinin sunumudur
İZAHI:
..../..../.20.. tarihinde yukarıda numarası belirtilen dosyaya konu “karşılıksız çek keşide etme” suçundan adli para cezasına mahkum edildim.

Bu ceza verildikten sonra 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmıştır. Dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7.maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesi gereklidir.

1- Hakkımda açılan dava 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun hükmüne göre açılmıştır. Bu dönemde, TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici 1 inci maddesi, ilk halinde 5 inci maddenin yürürlüğünü 31.12.2006’ya, daha sonra ise 31.12.2008’e ertelemiştir. Bununla ilgili olarak, "diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır" hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeden de anlaşıldığı üzere, TCK’nın genel hükümlerine aykırı olan özel ceza kanunlarının ilgili hükümleri, 31.12.2008’e kadar uyarlanmadıkları takdirde, kendiliğinden uygulanamaz hale gelecektir

3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi karşılıksız çek başlığını taşımaktadır. Böylelikle, bu kanunla bir suç ve ceza yaratılmıştır. Bahsedilen bu suçun ve cezasının TCK’nın genel hükümlerine aykırı olduğu tespit edilirse uygulaması mümkün olmayacak, bunun yerine TCK hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

TCK objektif sorumluluğu kabul etmemektedir. Kusur çeşitleri ise, kast, taksir ve netice sebebiyle ağırlaşmış suçtur. Ceza hukukunda temel kusurluluk şekli kasttır. Diğer bir deyişle, kanunda aksi belirtilmediği sürece suçlar ancak kasten işlenebilmektedir. Bu durum TCK’nın 21 inci maddesinde de, "suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır" denmek suretiyle açıklanmıştır.

Netice itibariyle, objektif sorumluluğu öngören bir özel kanun, TCK’nın genel hükümlerine aykırılık teşkil edecektir. Karşılıksız çek keşide etme suçu bakımından ise objektif sorumluluk esası benimsenmiştir. Bu hem içtihat hem de doktrinde kabul edilmiştir. Nitekim 3167 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinin gerekçesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Karşılıksız çek keşide etme suçunun failinin hareketi iradî olması gerekmekle birlikte, suçun oluşması için faildeki kastın, hesabında yeterli para bulunmamasını da kapsaması aranmamaktadır. Oysa ki, TCK’nın kusurluluk ile ilgili hükümlerine göre hareket edersek, ortada karşılıksız çek keşide etme suçunun var olduğunu söyleyebilmek için, failin kastının hesapta yeterli para bulunmamasını da kapsadığının ispat edilmesi gereklidir.

Netice olarak, TCK’nın genel hükümlerine göre hareket edildiği takdirde, failin kastının hesapta para olmamasını da kapsar nitelikte olduğu hallerde ancak ceza verilebilmesi, aksi durumda, sübjektif sorumluluk gereğince yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmadığının kabulü gerekir.
Bu ise, CMK’nın 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince hakkımda beraat kararı verilmesini gerektirmektedir.


2- Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın usulüne uygun olarak yeniden duruşmaya çağrılması gereklidir. Aksine yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Anayasada savunma hakkı tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesinde, “hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler” arasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiştir. Kişinin savunma hakkının kısıtlanması Anayasa’ya aykırıdır. Yeni Çek Kanunu’na göre sanığın sorgusunun yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

3- Yargıtay 10.Ceza Dairesi’nin 2009/15031 E. 2009/19857 K. sayılı kararında
20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, hukuksal durumumun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde ve 5941 sayılı Kanun’da, 3167 sayılı Kanun’un aksine, 5271 sayılı CMK’nın 195. maddesinde yazılı açıklamanın yer aldığı davetiyenin tebliğ edilerek sanığın yokluğunda hüküm kurulmasının öngörülmemiş olması nedeniyle, sanığın sorgusunun yapılmasından sonra bir karar verilmesinde zorunluluk bulunması gerekmektedir” denilmektedir.

4- Anayasa Mahkemesi 2.6.2011 Karar Günlü 2009/28 Esas Sayılı 2011/87 Karar Sayılı kararında Çekin muhatap bankaya ibrazında karşılıksız olduğunun anlaşılması halinde banka hamile ibraz tarihi itibarıyla 435 TL kanunen ödeme yapmak zorundadır. 5941 sayılı Çek Kanunu’nda da hükmedilecek adlî para cezası, çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamaz” denilerek yaptırıma bağlanmıştır. Yeni Yasayla getirilen ve lehe düzenleme şeklinde değerlendirilecek olan en önemli değişiklik sanığa verilecek ceza miktarıyla ilgilidir. 3167 sayılı Yasa’da para cezası çek bedeli iken; yeni Yasa’da bu miktar düşürülmüş ve çekin karşılıksız kalan kısmı ile sınırlandırılmıştır.
Yukarıda anılan önceki ve yeni yasa kuralları göz önüne alındığında, 5941 sayılı Yasa sanık lehine olduğu kararına varılmıştır.
Anayasa mahkemesi Kararlarına uymak Anayasal zorunluluktur.
Keza Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2010/5764 Esas 2011/235 Karar sayılı içtihatıda aynı doğrultudadır. Mahkemenizce tarafıma verilen çek tutarı kadar Adli Para cezasının, çek ibraz tarihinde çek hesabımda bulunan miktar ve bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutar düşülerek yeniden belirlenmesi gerekmektedir.

5-Yargıtay 10.C.D. sinin 11.01.2011 Tarih 2009/12640 Esas 2011/241 Karar sayılı içtihatında" şikayetçinin ibraz eden konumta olup olmadığının, buna bağlı olarak şikayet hakkının bulunup bulunmadığının saptanması sonuca göre sanığın hukuki durumunun saptanması gerekirken mahkumiyet hükmü kurulması gerekçesiyle sanığın temyiz itirazını yerinde görerek kararı bozmuştur. Bu gerekçeyle, şikayetçinin, çeki bankaya ibraz eden ve karşılıksızdır işlemine tabii tutan kişi olup olmadığının ve şikayetçi hakkının bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir.

6- 594l sayılı yasada 3167 sayılı yasaya göre verilen hükümlerin uyarlamasıyla ilgili düzenleme bulunmaması nedeniyle CMK.da.yazılı yasa yollarının uygulanması gerektiği gözetilerek hükmün 5941 sayılı yasaya göre uyarlanması talebi sonucunda verilen kararın mahkeme kararı niteliğinde olması nedeniyle esas hükümle birlikte temyiz davasının konusunu oluşturduğunun dikkate alınması gerekmektedir

TALEP:
Yukarıda sunulan ve resen tespit edilecek sair nedenlerle dosya içeriğine, Usule, Yasa' ya aykırı anılan Mahkeme kararının itirazen kaldırılmasını ve düzeltilerek karar verilmesini, talep ederiz.
.../.../..
Sanık:......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder