Anayasa Mahkemesi 5941 Kararı (1)

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2010/6
Karar Sayısı: 2011/54
Karar Günü: 17.3.2011
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet(Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Hakkı Suha OKAY ile Kemal KILIÇDAROĞLU (Esas Sayısı: 2010/6)

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1- Küçükçekmece 2. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas Sayısı: 2010/14)
2- İzmir 26. Asliye Ceza Mahkemesi (Esas Sayısı: 2010/15)
3- Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas Sayısı: 2010/16)
DAVA ve İTİRAZLARIN KONUSU : 14.12.2009 günlü, 5941 sayılı Çek Kanunu

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla 25.2.2010 günü yapılan ilk inceleme toplantılarında, dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine ve yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

IV- BİRLEŞTİRME KARARLARI
A-14.12.2009 günlü, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar…” ibaresinin iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan 2010/14 ve 2010/16 esas sayılı itiraz başvurularına ilişkin davaların;

B-14.12.2009 günlü, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ikinci tümcesinin “Gerçek kişinin…vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı … cezaî sorumluluk çek hesabı sahibine aittir.” bölümünün iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan 2010/15 esas sayılı itiraz başvurusuna ilişkin davanın;

Aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2010/6 esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin 2010/6 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 25.2.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen Yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- Yasa’nın 5. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının Birinci ve İkinci Cümlelerinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, dava konusu kuralla, yalnızca sözleşmeden doğan yükümlülüklere aykırılık nedeniyle özgürlüğün kısıtlanması yasağı getiren Anayasanın 38. maddesine aykırı bir düzenlemenin yapıldığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 4 No’lu Protokolün 1. maddesinden aynen alınmış olan bu Anayasa kuralına göre, bir kimsenin yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine getirmediği için özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı, bunun insan onuruna aykırı olacağı, çekin, borç sebebini ihtiva etmemiş olsa bile geçerli borç ikrarını içeren bir havale ve sözleşme senedi olduğu, hukuk devletinde, devlet erki kullanılarak yapılan tüm işlemlerin nihai amacının “kamu yararı” olması gerektiği, kamu yararının, yasama organının takdir yetkisi içinde de bir sınırının olduğu, oluşturulan yapay güven ortamı ile hamilin, kendisine yapılacak ödemelerde çeki daha kolay kabul etmesi nedeniyle kötü niyetli keşideciler tarafından aldatılabilir hale geldiği, bu durumun da kamu yararına dayandığını söylemenin mümkün olamayacağı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 38. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Yasa’nın 1. maddesinde, Yasa’nın amacının, çek defterlerinin içeriklerine, çek düzenlenmesine, kullanımına, çek hamillerinin korunmalarına ve kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması önlemlerine katkıda bulunmaya ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız çıkması ve belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında uygulanacak yaptırımları belirlemek olduğu ifade edilmiştir.

Yasa’nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının dava konusu birinci ve ikinci cümlelerinde, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, hamilin şikâyeti üzerine her bir çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında binbeşyüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunacağı ancak, hükmedilecek adlî para cezasının çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağı öngörülmüştür.

Madde gerekçesinde konuyla ilgili olarak, Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında düzenlenen ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi bağlamında güvence altına aldığı kusursuz ceza olmaz kuralının gereği olarak çekte karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçunun, en azından taksire dayalı kusurluluğu gerektiren bir suç olarak tanımlandığı ve objektif (kusursuz) sorumluluğu gerektiren bir suç olmadığı, kişinin elinde olmayan sebeplerle ortaya çıkan zorunluluk hali dolayısıyla doğal afet, savaş, kaza geçirmesi gibi sebeplerle çekin karşılığını ilgili hesapta zamanında bulunduramamış olması halinde ceza ile sorumlu tutulamayacağı belirtilmiştir.

Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” denilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kararlarında da belirtildiği gibi, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda kambiyo senetleri arasında düzenlenen çek, temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından bağımsız olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Hatır senetlerinde olduğu gibi taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı veya temelde yer alan sözleşmenin geçersiz olduğu durumlarda bile çek, başlı başına borç kaynağı biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan bir borç için dahi çek keşide edilebilmektedir. Çeki elinde bulunduran hamil, keşideci ile lehdar arasındaki temel ilişkiden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya çekten doğan bir hakkı iktisap etmektedir. O halde, çek ilişkisi bizzat sözleşme olmadığı gibi, çekin temelinde her zaman bir sözleşme bulunması da zorunlu değildir. Temelde bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu durumlarda ise çekte, bu ilişkiden bağımsız ve sözleşme olarak nitelendirilemeyecek bir kambiyo taahhüdü söz konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa olsun borcunu ödemek için çek kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo ilişkisi doğmaktadır. Bu nedenle çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişinin cezalandırılmasında Anayasa’nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

Hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerin belirlenmesi gibi konularda yasakoyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişinin ne şekilde cezalandırılacağı hususu yasakoyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kurallar, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir.İptalisteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralların Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
B- Yasa’nın 5. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, çek hesap sahibinin tüzel kişi olması durumunda ve eğer yönetim kurulu tarafından bir kişi bu konuda görevlendirilmişse o kişinin, eğer görevlendirme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan kişi veya kişilerin tamamının ceza hukuku açısından sorumlu tutulduğu, tüzel kişilerde yönetim organı üyesi olan kişilerin, suça konu eylemi işlememeleri ve hatta suça konu eylemden haberlerinin olmaması halinde bile cezai yaptırımla karşılaşmalarının mümkün olacağı, bu durumun cezaların şahsiliği ilkesi ile bağdaştırılamayacağı, kişinin yalnızca kendi fiilinden sorumlu olabileceği ve işlemediği bir fiilden sorumlu tutulamayacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de karar verebileceğinden, iptali istenen kuralla ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 167. maddesi yönünden de inceleme yapılmıştır.

Yasa’nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında adli para cezasının hükmolunacağı; (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde ise çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişinin çek hesabı sahibi olduğu belirtilerek suçun ancak gerçek kişilerce işlenebileceği öngörülmüştür.

Dava konusu kuralda ise çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesinin, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişilerin çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.

Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu ifade edilmiştir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır.

Tüzel kişiler, kendilerini oluşturan kişi veya mal topluluklarından bağımsız ve ayrı kişilerdir. Bu nedenle kendilerini oluşturan üyelerden bağımsız olarak yetkili yönetim organları aracılığıyla hak edinip borç altına girebilirler. Tüzel kişilerin kendilerini oluşturan üyelerinden bağımsız olmaları sebebiyle de üyelerinin veya yetkili yönetim organlarının değişmesiyle girdikleri borçlardan dolayı sorumluluklarında herhangi bir değişiklik meydana gelmez. Başka bir ifade ile yetkili yönetim organlarının işlemlerinden doğan borçlardan dolayı anılan organ ya da bu organı oluşturan üyelerinin bir kısmı değişse bile tüzel kişinin bu borcu ödeme yükümlülüğü devam eder. Bu yükümlülük ise borcun ödenmesi gereken tarihteki mali işleri yürüten yönetim organı veya bu konuda görevlendirilen kişi tarafından yerine getirilecektir. Zira anılan organ veya kişi, tüzel kişiye ait mali işleri yürütmektedir. Dolayısıyla tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organı üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, tüzel kişinin hesapları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olacaklarından ibraz süresi içinde her bir çekin karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdürler. Buna göre, tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle ilgili bir üyenin görevlendirilmemesi halinde çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet vermeleri nedeniyle yönetim organının sorumlu tutulmalarında cezaların şahsiliği ilkesiyle çelişen bir yön bulunmamaktadır.

Nitekim, 6762 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde her tacirin, ticari defterler tutmaya mecbur olduğu ve bütün ticari faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği kurala bağlanmış; 66. maddesinde ise her tacirin, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmenin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve eğer tacir tüzel kişilik ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve karar defteri tutmaya; yine anılan maddede tacirin işletmesi ile ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup, yazı ve telgrafnamelerin kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya halinde saklamaya mecbur olduğu belirtilmiştir.

Buna göre tüzel kişilerin yukarıda anılan defter ve belgeleri yasa gereği tutmaları ve tüzel kişinin malî işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesinin, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişilerin ticari işletmeleriyle ilgili olarak basiretli bir iş adamı gibi hareket etmelerinin gerektiği gözönüne alındığında tüzel kişi adına keşide edilen çeklerin karşılıklarını ilgili hesapta bulundurmakla yükümlü oldukları açıktır. Bu yükümlülük tüzel kişi adına çekin keşide edilmesinden sonra belirlenen yönetim organı üyesi veya böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler için de geçerlidir.

Öte yandan, Anayasa’nın 167. maddesinin birinci fıkrasında, “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır.” kuralına yer verilmiştir. Para, kredi ve sermaye politikalarının oluşmasında ve saptanmış politikaların uygulanmasında Devletin önemli görevleri bulunmaktadır. Buna göre Devlet, piyasayı ve ticaret hayatını korumak amacıyla çekin, güvenli bir ödeme aracı olarak kullanılmasını sağlamakla yükümlüdür.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 38. ve 167. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

C- Yasa’nın 5. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde ve başvuru kararında (2010/15), vekaleten çek keşidesi yasaklanmış olmasına rağmen vekaleten çek keşide edenin değil çek hesabı sahibinin hukuki ve cezai sorumluluğuna gidildiği, hukukun temel ilkelerine ve ceza kurallarınaaykırılık oluşturulduğu,temsilci veya vekilin eyleminin cezasının olmaması nedeniyle kişilerin suç işlemeye teşvik edildiğibelirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Yasa’nın 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde çek hesabı sahibi gerçek kişinin, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemeyeceği; ikinci cümlesinde ise gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezaî sorumluluğun çek hesabı sahibine ait olduğu kurala bağlanmıştır. Böylece gerçek kişilerin kendileri adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin etmeleri yasaklanmıştır.

Kuralda yasağa aykırı hareket eden çek hesabı sahibi gerçek kişinin, bu çekten dolayı hukukî ve cezaî yönden sorumlu olduğu belirtilmesine rağmen, bu yasağa aykırı hareket eden temsilci veya vekilin cezai ve hukuki sorumluluğundan bahsedilmemiştir. Ancak bu durum, vekil veya temsilcinin hiçbir surette hukuki ve cezai olarak sorumlu tutulamayacağı anlamına gelmemektedir. Temsilci veya vekilin de genel hükümler çerçevesinde karşılıksız kalan çekle ilgili olarak sorumlu tutulabilecekleri doğal olup, bu sorumluluğu engelleyen bir kural da bulunmamaktadır. Buna göre kuralın, hukuk devleti ile çelişen bir yönü bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

D- Yasa’nın 5. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasında Yer Alan “…gerçek ve…” İbaresinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde,Yasa’nın 5. maddenin (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine ilişkin başvuruda belirtilen gerekçelerle kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Yasa’nın 5. maddesinin dava konusu ibarenin de yer aldığı (4) numaralı fıkrasında, karşılıksız çıkan her bir çekle ilgili olarak, karşılıksız çek düzenleyen, adına karşılıksız çek düzenlenen ve ileri düzenleme tarihli çek üzerinde yazılı tarihe göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmayan gerçek ve tüzel kişi hakkında, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde resen mahkeme tarafından çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verileceği kurala bağlanmıştır.

Yasa’nın 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin gerekçe bu kural için de geçerlidir. Bu sebeple yasağa aykırı hareket eden temsilci veya vekil, karşılıksız çıkan her bir çekle ilgili olarak genel hükümler çerçevesinde sorumlu tutulabileceğinden, temsilci veya vekil hakkında da “karşılıksız çeki düzenleyen” sıfatıyla çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilebilecektir. Nitekim madde gerekçesinde de güvenlik tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının, karşılıksız çeki düzenleyen gerçek kişi hakkında verileceği belirtilmiştir. Buna göre kuralın, hukuk devleti ile çelişen bir yönü bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

E- Yasa’nın 7. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde,Yasa’nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin başvuruda belirtilen gerekçelerle kuralın, Anayasa’nın 2., 38. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Dava konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında tacirin ticarî işletmesiyle ilgili iş ve işlemlerinde, tacir olmayan kişinin çek defterini kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kişinin; (2) numaralı fıkrasında tacir olmayan kişiye tacir kişiye verilmesi gereken çek defteri veren banka görevlisinin; (3) numaralı fıkrasında Yasa’nın 2. maddesinin üçüncü fıkrasındaki yükümlülüğe aykırı olarak bankaya gerçek dışı beyanda bulunan kişi ile beyanname almadan veya beyannameye rağmen, hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunan kişiye veya bu kişinin yönetim organında görev yaptığı veya temsilcisi ya da imza yetkilisi olduğu tüzel kişiye çek defteri veren banka görevlilerinin; (4) numaralı fıkrasında kısmen veya tamamen karşılığı bulunmayan çekle ilgili olarak, talebe rağmen, karşılıksızdır işlemi yapmayan banka görevlisinin; (5) numaralı fıkrasında karşılığı tahsil edilmek üzere bankaya ibraz edilen çekin karşılığının hesapta mevcut olmasına rağmen, hamile ödemede bulunmayan ya da bankanın kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarı hamile ödemeyen banka görevlisinin; (6) numaralı fıkrasında hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişinin, buna rağmen çek düzenlemesi; (7) numaralı fıkrasında hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi adına çek hesabı açan banka görevlisinin; (8) numaralı fıkrasında çek defteri basmaya veya bastırmaya kanunen yetkili kılınanlar dışında çek defteri basanlar ve bastıranların; (9) numaralı fıkrada hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline çek düzenleyen kişinin eylemleri suç olarak kabul edilmiştir. Maddenin (10) numaralı fıkrasında ise Yasa’nın 2. maddesinin, sağlanması ve saklanması gereken bilgi ve belgelere ilişkin hükmüne aykırı hareket edilmesi veya çekin karşılıksız çıkması dolayısıyla hamili tarafından talep edilmesi üzerine düzenleyicinin banka kayıtlarındaki adreslerinin verilmemesi halinde ilgili bankanın idari para cezası ile cezalandırılacağı kurala bağlanmıştır.

Maddenin (10) numaralı fıkrası dışındaki diğer fıkralarında belirtilen kişilere, borçlu ile alacaklı arasında önceden var olan sözleşme ilişkisinden doğan yükümlülüğün yerine getirilmemesinden dolayı ceza verilmesi söz konusu olmayıp belirtilen yükümlülüklere aykırı davranılması nedeniyle ceza verilmektedir. Bu nedenle sözleşme ilişkisinden kaynaklanmayan yükümlülüklere aykırı davranışların cezalandırılmasında Anayasa’nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Maddenin (10) numaralı fıkrasında ise ilgili bankanın fıkrada belirtilen yükümlülüklere aykırı davranması halinde idari para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir. İdari para cezaları ödenmediği durumlarda özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya çevrilemeyen cezalardan olması nedeniyle bu fıkra açısından da Anayasa’nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Öte yandan, Hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerin belirlenmesi gibi konularda yasakoyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle kuraldaki yükümlülüklere aykırı hareket edenlerin ne şekilde cezalandırılacağı hususu yasakoyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Dava konusu kuralın Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.

Devamı: Anayasa Mahkemesi 5941 Kararı (2)

1 yorum:

  1. Buyurun size anayasa mahkemesi... Artık bu ekibi televizyonlardaki ekonomi programlarında görebiliriz.

    YanıtlaSil